->
Beden dili ve ses tonu çok önemli, yapılan konuşmanın içeriğinden çok onun nasıl bir ses tonuyla, yüz ifadesiyle söylendiğine bakmak gerekir. İletişimde bulunmamak mümkün değil. Aile üyeleri arasında sürekli bir iletişim etkileşim vardır. Herkes etrafındaki, ilişkide olduğu kişilere bir şekilde tepki verir. İletişimde bulunmamak mümkün değildir
Bir ilişkide susmak, herhangi bir şey söylememek ve yapmamak bile karşı taraf için bir anlam ifade ettiği için bir şey yapmaktır. Yolda karşılaştığınız ve merhaba diyen birine bir şey söylemeden başınızı çevirmek karşı tarafa bir mesaj iletir. Karısı bir problemle ilgili konuşurken kocanın bir şey söylemeden gazetesini okuması yine öyle, kadın sinirlenmeye başlayıp konuşmayı kavgaya götürdüğünde kocası niye sinirleniyorsun ağzımı açıp bir söz bile etmedim dese de aslında susmasıyla bir şey söylemiştir. Mesajlarda niyetten çok sonuç önemlidir. Yani bizim ne söylediğimizden çok karşımızdakinin ne işittiği önem taşır. İletişimde sözümüzün ya da davranışımızın karşımızdakini nasıl etkilediğini hesaba katmak zorundayız: “benim öyle bir niyetim yoktu”, “senden nefret ettiğimi de nereden çıkarıyorsun”, “hayır kızgın filan değilim”… Yine konuşmanın içeriği nasıl bir ortamda yapılıyor, uygun bir zaman ve mekan mı buna dikkat edilmeli. Karşımızdaki bizi dinlemeye ve anlamaya hazır mı, nasıl bir duygu durumu içerisinde buna dikkat etmek gerekli, sorun sorun yaşanıyorken konuşulmamalı. Genelde bunun tersi bir yaklaşım oluyor, konuşma kavgaya dönüştüğü halde sanki uzlaşmaya varmak mümkünmüş gibi taraflar problemi konuşmaya devam ediyor. İletişim içinde insanlar aynı zamanda ilişkiye yön verirler, yani ilişkinin nasıl bir ilişki olacağını belirlerler. İletilen her mesajda bir içerik vardır, bir de ilişkiyi belirlemeye yönelik anlam: “Işık gözüme giriyor” dediğimde bu bir bilgidir, ancak ışığı kapat anlamına da gelebilir. “Burası çok sıcak” dediğimde, sözümde karşımdaki kişiye “pencereyi aç” dediğim anlamı yer alabilir. Karı koca otururken kadının “öf, sıkıldım” demesi bir yanıyla, konuşma içeriği olarak bir duygu ifadesidir, diğer yandan kocasına “hadi beni eğlendirecek bir şeyler yap, ya da beni sıkıyorsun” diye anlaşılabilir. Erkek bu sözden alınıp öfkelenebilir, karısı da onun bu öfkesi karşısında anlaşılmamışlık ve haksızlığa uğramışlık duygusuyla kırılıp incinebilir. İletişimdeki bu iki boyutu dikkate almak gerekir, çünkü biz bir düzeyde konuşuyorken karşımızdaki diğer düzeyde anlam çıkarabilir. Özellikle ilişkide sorun varsa ilişkiyi kollamak, daha da bozulmasını engellemek için bu konuda daha dikkatli olmalı, sözlerimizi seçerek, karşımızdakinin tepkisini hesaba katarak kullanmalıyız. İki tür ilişki var: 1.Eşit ilişki, 2.birbirini tümleyen ilişki. Eşit ilişkide aynı türden mesajlar vardır: örneğin eleştiri yapıp eleştiri almışsam ilişki eşit ilişki olarak tanımlanmıştır. Farklı türden mesajlar varsa birbirini tamamlayan bir ilişki vardır:eleştiri karşısında diğerinin alttan alması diğerini üstün kılar. Öğretmen-öğrenci, doktor-hasta, anne-çocuk ilişkisi bu türdendir. Bu iki tür ilişki de kendi başına patolojik değildir. Eğer her iki boyut da tırmanmaya başladıysa, kişiler birine takılıp kalıyorsa ilişkide sorun olmaya başlar. Kişi biriyle ilişkisinde tümüyle eşitlik peşinde koşuyorsa, ya da hep üstün olmayı istiyor ve ilişkiyi o noktada kilitliyorsa ilişki sorun haline gelecektir. İlişkiyi değiştirmek istiyorsak bu çemberi görüp kırmak gerekir. İletişim çatışmasında bir noktadan sonra ne neden ne sonuç birbirine karışır, ilişkiyi değiştirmek ve çatışmayı ortadan kaldırmak istiyorsak bu döngüyü görmek ve kırmak zorundayız. Örneğin: Anne ders çalışmadığı için çocuğuna çalış der, çocuk anne ders çalış dedikçe çalışmak istemez…… Eşlerden biri sesini yükseltince diğeri alttan alır, ne kadar alttan alırsam alayım sesini yükseltiyor diyebilir, halbuki alttan alması diğerinin bağırmasına davetiye çıkarıyor olabilir.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.