->
Araştırmacılar ancak son zamanlarda bunun nedenini keşfetmeye başladı. Ancak bu kişilerin sadece yüzde 8′i son bir ay içinde uyuşturucu kullanmış. 2008′de yayımlanan bir rapora göre Amerikalıların yüzde 46′sı yasadışı bir uyuşturucu madde kullandığını söylemiş. Karşılaştırılacak olursa, yüzde 51′i son bir ayda alkol kullanmış.
Bazıları uyuşturucu ve alkol bağımlılığından kurtulurken bazıları da başarısız oluyor
Bu veriler, uyuşturucu madde deneyenlerin çoğunun bağımlı olmadığını gösteriyor. Öyleyse kimler risk altında? Klinik doktorlar, belirli psikiyatrik sorunları olanlarda (karamsarlık, anksiyete ya da kişilik sorunları) bağımlılık riskinin daha yüksek olduğunu biliyor. Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün Epidemiyolojik Alan Çalışması’na göre, ruhsal sorunları olan hastaların bağımlı olma ihtimali diğer hastalara kıyasla üç kat daha yüksek. Öte yandan uyuşturucu madde kullananların yüzde 60′ı başka bir ruhsal bozukluktan daha muzdarip. Yine de bağımlılığın ruhsal bozukluklara ya da ruhsal bozuklukların bağımlılığa yatkınlık kazandırıp kazandırmadığı henüz kesin bir şekilde ispatlanmadı. Bilim insanları bir ruhsal bozukluğa sahip olmanın bağımlılık riskini önemli ölçüde artırdığını biliyor. Genel kanı, aradaki bağlantının bir tür tedavi, yani insanların acılarını dindirme ihtiyacından kaynaklandığı yönünde. Alkol ve uyuşturucular ciddi psikolojik rahatsızlıklarda akışı bozulan beyin devrelerini aktive ederek ruh halini ve davranışları etkiliyor. Bu yüzden bunalımdaki ve endişeli hastaların alkol ve diğer yatıştırıcılara başvurmasına şaşırmamak gerekiyor. Ancak bu maddeler son derece olumsuz etkileri olan anti-depresanlardır. Altta yatan sorunları daha da derinleştirerek depresyon ve bağımlılığı daha da kötü hale getiriyor. Fakat uyuşturucu bağımlılığının gelişimsel bir zihin sorunu olduğu ve bağımlı kişilerin diğerlerinden daha farklı doğduğuna dair kanıtlar da git gide artıyor. Ulusal Madde Bağımlılığı Enstitüsü’nden Doktor Nora Volkow, çeşitli çalışmalarda uyuşturucu bağımlılarının beyinlerinin ödül sisteminde dopamin reseptörlerinin daha az sayıda olduğunu gösterdi. Dopamin keyif alma ve istek duyma açısından çok önemli. Volkow, uyarıcı verilen bağımlılarla kontrol grubundakilerin sonuçlarını karşılaştırdığında, daha fazla D2 (dopamin reseptörlernin bir alt kolu) reseptörü olan kontrol grubundakilerin uyarıcıyı itici, daha az reseptörü olan bağımlılarınsa zevkli bulduğunu ortaya çıkardı. Bu, bağımlıların beyinlerinin körelmiş bir ödül sistemi olabildiğini ve gündelik zevklerin uyuşturucuların vereceği büyük zevklere yaklaşamayabileceği anlamına geliyor. Fakat insanlar çevrelerinden de etkileniyor. Geçen ay ölen 27 yaşındaki şarkıcı Amy Winehouse, yasadışı uyuşturucu ve alkolle kuşatılmış bir hayat yaşadı. Araştırmalara göre, doğuştan bağımlılığa yatkın olmayan insanlar bile sürekli maruz kalırlarsa uyuşturucu ya da alkol bağımlısı olabiliyor. Volkow, bağımlılığa yatkın olmayan primatların beyinlerindeki D2 seviyesi düştüğü zaman kokain bağımlısı olduğunu gösterdi. Böylesi bir azalmayı yaratmanın bir yolu ise, hayvanları uyuşturucunun hazır bulunduğu stresli sosyal ortamlara sokarak genetik risklerinin az olduğu gerçeğini gölgelemek. Bu bulguların tedavi açısından da büyük önemi var. Uzun süreli uyuşturucu kullanımı genelde beynin en kolay yoğrulabilir durumda olduğu ergenlik döneminde başlıyor. Uyuşturucuya karşı en savunmasız olan kişilerin, ömür boyu sürecek bir bağımlılığa dönüşmeden erken yaşlarda korunma tedavilerine ihtiyacı olabilir. Uyuşturucuyu bağımlı olmadan kimin kullanabileceği ve uyuşturucunun kimi mahvedeceği, genler, çevre ve psikolojinin karşılıklı etkileşimine bağlı. Ve tabi bir de şansa.
RICHARD A. FRIEDMAN, M.D.
New York Times , 15.08.2011
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.