->
Bu felaket geriye 600’ü aşkın ölü, 3 bine yakın yaralı bıraktı. Tabii, depremin ruhlarda açtığı yara da geride kalanların taşıyacağı ayrı bir sızı.
7.2’lik Van depreminin üzerinden 8 gün geçti. Bölgeyi yakından tanıyan bir bilim kadını. Psikolog Doktor Ayten Zara, Bilgi Üniversitesi ÖğretimÜyesi
Şiddetmağduru kadın ve çocuklara destek veren Van Kadın Derneği’nin (VAKAD) psikolojik destek ekibinin lideri. Dr. Ayten Zara’yla Van depremi ve ardında bıraktığı ruhsal tabloyu konuştum.
– Deprem bölgesinden ilk görüntüleri izleyince ne hissettiniz?
Kalbimi sıkıştıran yoğun bir ezilme hissettimve hâlâ ediyorum. Bölgeye eğitimve danışmanlık için sık sık gidiyorum. Oradaki yaşamkoşullarınınmağdur edici etkisini çırılçıplak görmek zor değil. Bir de depremin yarattığımağduriyetin, oradaki insanların hayatını ve geleceğini fazlasıylamağdur edeceğini düşünmek oldukça üzücü.
– Depremde kadınların erkeklerden daha fazla etkilendiği söyleniyor.
Kadın bölgede eviyle bütünleyici bir yaşam sürüyor. Evi onun için kadınlığını, anneliğini tanımlayıcı ve tamamlayıcı bir işlev görüyor. Evde yaşıyor, eviyle yaşıyor, bütünleşiyor ve evine bir çocuk gibi yatırımyapıyor. Ev, onun hayali, yaşamı vemahremiyetidir. Evini kaybetmek ya da evinin dışında yaşamak zorunda kalmak kadın için büyük bir kayıp. Van’daki kadın sadece depremin yıkıcı etkileriyle değil, evini vemahremiyetini kaybetmenin yasını da tuttuğundan daha fazla etkilendi.
– Şu an için depremi yaşamamış birçok kişi insanların can çekişir görüntüleriyle yüzleşiyor. O kişilerdeki duygusal karmaşayı nasıl tarif edersiniz?
Depremin yarattığı ruhsal tahribat oldukça fazla. İnsanların kaybı o kadar çok ki, yaşadıkları acı ve keder, kişiyi ruhsal olarak felç edebiliyor.
– Depremden sonra evleri yerle bir olmuş halde olan insanların yaşadığı bir çeşit ruhsal felç hali miydi? Evet. Dışımızda tanık olduğumuz şiddet, ölüm ve yıkım, içimizdeki yaşama isteğini, umudunu, gücünü de bir süre tahrip ediyor. Kişi, hemruhsal bütünlüğüne hemde hayati bütünlüğüne tehdit alıyor. Yani kişi yaralanıyor, sevdiğini ve sahip olduklarını kaybediyor. Hayat ve geleceği hakkında belirsizlikler hissedip inançları zedelenebiliyor. Şiddet sonrası ruhsal olarak işlevsiz bir hale gelmemiz bundan.
– 108 saat sonra çıkarılan çocuk, “Dua okudum, İstiklal Marşı okudum, yine dua okudum” demişti.
Bu çocuğumuz yaşamve insanın bütünlüğüne dair çok çarpıcı birmesaj veriyor bizlere. Güç ve şiddet içeren koşullarlamücadele etmenin, var olmanın ve yaşama devametmenin en önemli koşullardan biri yaşamı istemek ve umut etmek. Çocuğumuz dua okuyarak Tanrı’dan, İstiklal Marşı okuyarak insanlardan yardımistemiş ve bu yardımların geleceğine şartlamış kendisini.
– Okul binalarının birçoğu yıkılmış olsa da sağlam binalar var. Yıkıntıları gören çocukların okula gitmeme direnci oluyor mu?
Onca yıkık dökük yaşamlar, insanlar ve resimler çocukların normal hayat işlevlerini aksatabilir. Ama, bunu aşmanın en iyi yolu yıkıntı, döküntüyü temizlemek, normal yaşamşartlarını en kısa zaman içinde oluşturmaktır.
ÇOCUKLAR ERİŞKİN GİBİ
– Depremde gördük ki, 13-15 yaşındaki çocuklarda inanılmaz bir olgunluk ve hayatta kalma bilinci vardı. Deprem gibi afetler çocukların erken olgunlaşmasını mı sağlıyor?
Erken yaşta ve daha sonraları çocukların karşılaştıkları krizler ve travmatik olayların çocukları besleyici, geliştirici olumlu etkileri de oluyor. Van’daki çocuk ve ergenlerin zor koşullar ve yoklukla yaşayabilmeleri elbette onları erken yaşta olgunlaştırmış, travmatik olaylarla başa çıkmaları konusunda dayanıklılıklarını artırmış. Hatta bazı durumlarda bu çocuklar öyle olgunlaşmış ki, bir erişkin kadar sizi koruyucu ve rahatlatıcı davranır; sanki bir ebeveyn gibi. Çocuklar ama ebeveyn çocuk olmuşlar.
– Enkaz altından kurtuluş süreci gelecekte kendini panik ve kaygıya bırakır mı?
Şimdi ve sonrasında yaşanılan kaygı ve stres düzeyi yapılan ve yapılacak çalışmalara bağlı. Birçoğu verilecek tıbbi, sosyal ve psikolojik destekle depremtravmasının etkilerinden kurtulup normal hayatına devamedebilir. Bu destekten yoksun kalan insanlar uzun dönemde birçok sorun yaşayabilir.
BİRİKMİŞ ÖFKELERİNİ DELİLEŞTİRENLER VAR
– Yardımlarda çeşitli spekülasyonlar oluştu ve konu ayrımcılığa kadar vardı.
Bence Türkiye’de bazı insanlar ne yazık ki politik ve sosyal hayatta ortalamanın üstünde güce ve etkiye sahip. Zihinsel ve duygusal olarak yeterli olgunluğa erişememiş olduklarından birikmiş öfke ile birtakım sanrılarla toplum içinde farklı etnik ve mezhepden gelen azınlıklara karşı iletişim ve davranışlarını delileştirmiş. Delileşmiş yanılsamaya sahip bu insanlar aslında ezici, cezalandırıcı ve şiddetsever halleriyle toplumda ya sorun ya da sorun yaratan oluyorlar.
– Yardım paketlerinin içinden taş, sopa ve kimi milliyetçi notların çıkması, nasıl bir ruh halinin ifadesidir?
Kirliliği ve gaddarlığı içinde barındıran sadistik milliyetçi bir saldırı olarak görüyorum bu ruh halini. Ülkemde depremin kırıp geçtiği bir bölgedeki insanların, şimdi yaşadıkları onca acının unutulup Kürt olduklarından dolayı taş, sopa ve kâğıtlarla tekrar saldırılması öyle utanç ve günah ki hem kişiliğimizi bozuyor hem de insanlığımızı azaltıyor.
– Soyguncuların geldiği de açıklandı.
İnsan ne iyi ne de kötü. Sadece karmaşık bir yaratık. İnsan çatışmalı ilişkiler yaşar. Özellikle zor ve yıkıcı koşullarda insanın bu karmaşık yapısını daha açık görürüz.
– İnsanın en çaresiz anında, böyle bir çapulculuğu yapabilecek tıynette insanlar nasıl bir sosyal ortamdan çıkar?
Vicdanımız, böyle olağanüstü koşulların meydana geldiği durumlarda iyi kötü, doğru yanlış nedir; düşünmez. Aslında yağmalama, çıkar sağlama ve fırsatçılık, hem yaşanılan travmatik olayın yarattığı koşulların etkisiyle insanın iyi ve kötüyü yapısında barındıran halinden kaynaklanıyor.
VANLILARA BORCU VAR
– Erciş’te yaptığı evleri çöken Vanlı müteahhit Salih Ölmez’in hasarsız lüks villa bahçesine Kızılay çadırı kurdurması da deprem psikolojisinin verdiği bir durum mu?
Ölmez’in adil ve güvenlikli yaşam sağlama konusunda Vanlılara çok borcu var. Bu borcu hem hukuki hem vicdani olarak ödemesi gerekiyor. Ölmez, bundan sonra ailesiyle onurlu, insanca bir yaşam sürmesi için çadırları bahçesinden çıkartıp depremzedelere vermelidir. Kendisine, tüm kazandıklarını Vanlılara geri vermesini öneriyorum.
ÇOCUKLARDA KISKANÇLIK GÖRÜLEBİLİR
– Depreme anlam vermekte zorlanan çocuklarda neler gözleniyor?
Çocuklarda okula ilgi ve başarısında azalma, evde ve okulda saldırgan davranışlar, aşırı hareketlilik, kardeş, arkadaş kıskançlığı görülebilir. Travmatik olayı, oyunlarla sürekli tekrar etme gibi davranış belirtileri gösterebilirler. Fiziksel olarak uykuda ve iştahta bozulmalar, baş ve karın ağrıları gibi bedensel şikâyetler gözlenebilir. İlişki kurmaktan kaçınma, öfke patlamaları, kendine dönük öfke yaşama, travmatik olayı hatırlayıp korkma, suçluluk duyma, suç, suçlular ve ölüm konularını sürekli düşünme gibi duygusal, zihinsel belirtiler yaşayabilirler.
– Peki bu durumda ne yapılması gerekli?
Çocuklarla daha fazla birlikte zaman geçirmek gerekiyor. Travma ve kriz sonraları çocukların aile ortamı, okul, sosyal çevre gibi normal düzenlerine dönmeleri zorunlu. Evdeki sorumluluklarını yerine getirme ve okula ilişkin başarı beklentilerini geçici olarak ertelemek gerekiyor.
DEPREMZEDE NE YAPMALI?
– Deprem psikolojisiyle başa çıkma yolları neler olabilir?
Öncellikle mağdur olan erişkin ve çocukların ihtiyaçlarının karşılanması, iyileşme ve hayata uyumlarını sağlama konusunda çok önemli. Barınma, korunma ve güvende olma, tıbbi ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması şart. Aile ve arkadaşlarının akıbetini öğrenmeleri ve hayattakilerle bağlantı kurmaları gerekiyor. Acıların anlatılması, paylaşılması, dinlenilmesi önemli.
– Ne yapmalı depremzedeler?
Bedensel sağlık için iyi beslenip dinlenmeliler. Aile üyeleri ve arkadaşlarıyla bolca zaman geçirmeliler. Bedensel sağlıkları elveriyorsa aktif olarak yardım çalışmalarına katılabilirler. Acılarını, korkularını kendilerine yardım için gelen ekiplerle paylaşmaktan çekinmemeliler.
– Deprem, aile üyelerinden maddi varlıklara kadar birçok şeyi alıp götürürken, bu kayıplarla başa çıkmanın yarattığı ruhsal tahribatın boyutları neler?
Bu durum ruhsal tahribatın boyutuna ve kişilik özelliklerine göre değişiyor. Kaybı çok olan kişilerde bu tahribatla başa çıkmak için madde ve alkol kullanımında artma görülebiliyor. Kişi uzun süre bu stresi yaşarsa, çalışma, aile ve sosyal ilişkilerinde sorunlar da yaşayabiliyor.
– Soğuk, evsizlik, yoksulluk… “Geleceğimiz yok artık” düşüncesini aşmak kolay olacak mıdır?
Bunu aşmak zor değil. Ancak bu yapılan yardımların, bağışların insanca, adil ve eşit olarak dağıtılmasına ve oradaki yaralı insanları unutmamamıza bağlı.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.