->
Ağrı, hem özel yaşamımızı hem de iş yaşamımızı zehir eden en önemli sağlık problemlerinden birisi.
Ağrı bir hastalık
20 yıl öncesine kadar hastalıkların bulgusu olarak düşünülen kronik ağrı, günümüzde başlı başına bir hastalık olarak görülüyor ve ekip çalışmasıyla tedavi ediliyor. Zamanında hekime başvurulmadığında kronikleşerek yıllarca sürecek ciddi bir sağlık problemi haline gelebiliyor. çocuk, genç, yaşlı ayırt etmeden hemen her yaştaki kişide görülebilen ağrıyı Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği, ‘Vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan, insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan özel bir duyu’ olarak tanımlıyor. Bazen öyle ki toplumun yüzde 85′i yaşamı boyunca en az bir defa bu sevimsiz duyguyla tanışıyor
Dr. Halil Algan, 2001 yılının başından itibaren, Amerika’daki hastanelerin yüzde 90′ında, hastaların hastaneye kabulunden, taburcu olmalarına kadar geçen süre içersinde, ağrılarının belirlenmesi ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtiyor ve şöyle diyor: “Ağrının, doktoru ve hastayı, uyarıcı ve koruyucu bir belirti olduğu, bu nedenle tedavi edilmemesi gerektiği görüşü günümüzde kesinlikle terk edilmiştir.”
Bel ve boyun şikayetleri çoğunlukta
Acıbadem Sağlık Grubu Ağrı Kliniği Sorumlusu Dr. Halil Algan, kendilerine en sık başvuru nedenlerini kronik bel, sırt ve boyun ağrılar oluşturuyor. Ağrı tedavisine geç başlanmasının ağrının kronikleşmesine zemin oluşturduğuna dikkat çeken Dr. Halil Algan, ‘örneğin beli tutulan bir hastanın, doktora başvurmak yerine, uzun süre ağrı kesici kullanması ve gerekli tedaviye geciktirip önlem almaması, beline yanlış biçimde yüklenmeye devam etmesi, kronik bel ağrısına yol açar.’ Devamı yarın
Ağrının nedeninin belirlenmesi önemli
Ağrının nedenine yönelik incelemeler, modern tıbbın birçok dalının birlikte çalışması ile yapılıyor. Örneğin bacağında yanma ile birlikte şiddetli ağrı hisseden bir hastanın rahatsızlığına tanı konulabilmesi için radyoloji, dahiliye, nöroloji ve diğer bölümlerin kontrolu gerekebiliyor. Dr. Halil Algan, “Bu tip bir yaklaşım, hastanın zaman kazanmasını sağlar ve gereksiz veya yanlış uygulamalarla tedavisinin gecikmesini önler. Bu yaklaşım batı ülkelerinde, tıbbın başarılı olmasının temel nedenlerindendir.” diyor.
Radyofrekans yöntemi
Uzun süreli ağrılar için, günümüzde, eski tıbbi bilgilere göre devrim olarak nitelendirilebilecek gelişmeler elde edildiğine dikkat çeken Dr. Halil Algan, yeni gelişmelerle ilgili şöyle konuşuyor: “Bir türlü iyileşmek bilmeyen, sık tekrarlayan bel, sırt ve boyun ağrılarının tedavisinde, ülkemiz için yeni sayılabilecek, ancak dünyada uzun yıllardır uygulanan ağrı tedavisi yöntemleri vardır. En çarpıcı olanlardan biri de, radyofrekans uygulamalarıdır. Sürekli olarak ağrı üreten sinir telinin ağrı iletici görevinin, yüksek titreşimler ile ısı üreterek önlenmesidir. Çok yüksek titreşimli bir akım, özel bir kablo ve iğne aracılığı ile, yalnızca ağrıyı taşıyan sinir teline uygulanıyor. Bu cihazı kullanarak yapılan müdahalelerde; belirli bir sinire, kontrollü olarak 40 ile 80 derece arasındaki sıcaklık veriliyor. Sinirin ağrı sinyallerini iletme özelliği kayboluyor. Bu uygulamayla, yalnızca uygulayan doktorun istediği kadar bir alanda sınırlı olarak sinir telinin ağrı taşıyıcı özelliğine müdahale ediliyor.”
Kırık ağrıları
Radyofrekans yöntemi bel, boyun ve sırt ağrılarının yanı sıra değişik hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor. Şeker hastalığına bağlı ayak yaraları ve ağrıları, kol veya bacak kopması sonrası ağrılar gibi birçok alanda radyofrekans yönteminin kullanıldığını belirten Dr. Halil
Algan şunları ekliyor: “Kırıklardan sonra ortaya çıkan ve uzun dönemde geçmeyen yanmalı ağrılar, zona ve zona bittiği halde şiddetli olarak devam eden ağrılar, ameliyat gerektirmeyen ancak şiddetli ağrı veren bel disk yırtıklarında omurların arasındaki yastıkçıkların yakılmasında etkin olarak kullanılıyor. Uygulamadan sonra; ağrılar tamamen kayboluyor. Gerekirse yöntem tekrarlanabiliyor.”
Bir önceki Sistitten korunmanın formülü süt ürünleri ve meyve suları başlıklı konumuzda D vitamini, mesane iltihabı ve sistit hakkında bilgiler sunulmuştu.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.