->
Sözü şiddetli söyleyerek kendisini daha iyi ifade edeceğini sanan bir toplum olma yolundayız. Şiddetin ilk tohumu ise şüphesiz çocukluk yıllarında atılıyor.
Uğur İlyas CANPOLAT / Hürriyet
Şizofreni, paranoid bozukluk, antisosyal veya narsistik kişilik bozuklukları, alkol ve madde kullanımı, dürtü kontrol bozuklukları gibi nedenler aile içi şiddetin nedenleri arasında
Şiddet dört bir yandan sarmış ruhumuzu… En küçük tartışmalarda bile yumruk sıkan, eli sert bir cisme giden bir toplum olduk. Kelimelerimizin ifade tonu bile sertleşti… Bu durum hem spor alanlarında var, hem de siyasi figürlerin söz ve tavırlarına hâkim. Aile içinde öğrenilen şiddet davranışı filmler, TV ve bilgisayarlı şiddet oyunlarıyla desteklendiğinde giderek bir davranış biçimi haline geliyor kişide
Gün geçmiyor ki toplumumuzda bir şiddet olayına rastlanmasın. Üçüncü sayfa haberleri hep bunlarla dolu… Henüz kardeşini öldürdükten sonra günlerce evdeki sandıkta saklayan bir vaka ile sarsıldı ülkemiz. Şiddetin pek çok nedeni var. Bunların en yaygın olanı ise aile içi şiddettir.
Bu konudaki sorularımızı NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Hasan Basri İzgi cevapladı.
–Son günlerde aile şiddetin çok acı örneklerine şahit olduk. Buna ilişkin haberler basında yer aldı. Psikiyatri uzmanı olarak öncelikle bize şiddeti tanımlar mısınız?
-Kişinin bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmesine, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olan davranışların tümünü şiddet olarak tanımlarız.
-Toplumda şiddeti besleyen nedenler nelerdir?
– Toplum içi şiddete yönelik yasal düzenlemeler varken aile içi şiddet genellikle gizli kalıyor. Bu konudaki yasal yetersizlikler nedeniyle maalesef şiddet önlenemiyor. Toplum bu konuya; “Kocası değil mi? Hem döver hem de sever” şeklinde yaklaşabiliyor. Bu düşünce nedeniyle de şiddet doğal bir olay gibi kabul ediliyor.
–Şiddet sadece bizim toplumumuza özgü bir davranış mıdır?
– Hayır elbette. Şiddet tüm dünyada yaygın. Her sosyoekonomik seviyede ne yazık ki görülmektedir. Şiddet eşe , çoğunlukla kadına, çocuğa ve beraber kalan yaşlıya yapılmaktadır.
– Sizin hasta popülasyonunda durum nedir?
– Önemli bir husus bu.. Bizim klinik pratiğimizde sık tanık olduğumuz bir durum. Psikiyatrik hastalarda tespit edilen fiziksel ve cinsel şiddetin %90′ı aile bireyleri tarafından yapılıyor.
– Peki şiddete maruz kalan bireyler muhatap oldukları bu incitici durumu ifade edebiliyorlar mı?
– İtiraf etmek gerekir ki şiddete maruz kalan mağdurların ancak %35′i bunu söyleyebilmektedir. Söyleme süreleri de 2-7 yılı buluyor Burada dikkat edilecek bir başka husus ise mağdurların %80′i “yapacak fazla bir şey yok” düşüncesinde olmasıdır. Bu düşüncede olanlara çaresizliği kabul ediyor.
– Her gün değişik şekillerde tanık olduğumuz şiddetin ne gibi nedenleri vardır?
– Konunun en can alıcı noktası burasıdır. Şiddet üzerinde araştırma yapanlar, çalışanlar neden olarak üç ana madde üzerinde durmaktadırlar. Bunlar sıralayacak olursak; biyolojik nedenler, psikolojik nedenler ve sosyal nedenlerdir.
– Bunları da kısaca açabilir miyiz? İsterseniz biyolojik nedenlerden başlayalım..
-Tabii. Biyolojik nedenler arasında ilk sırayı testosteron dediğimiz erkeklik hormonlarının (testosteron gibi) etkisi alır. Şizofreni, paranoid bozukluk gibi psikiyatrik hastalıklar, antisosyal veya narsistik kişilik bozuklukları, alkol ve madde kullanımı ve dürtü kontrol bozuklukları da biyolojik nedenlerdendir.
– Psikolojik nedenler olarak neler arasında neler almaktadır?
-Duygusal baskı ve sorumluluklardan kurtulma isteği, yaşanan hayal kırıklıkları için bir çıkış yolu bulma isteği bunlardandır. İsteklerini gerçekleştirme, empati yeteneğinin olmaması ve aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyümekte şiddetin psikolojik nedenlerindir.
-Bunlar kadar da herhalde sosyal nedenler de önemlidir? Onlar nelerdir?
-Şiddet aslında öğrenilen bir davranıştır. O sebeple şiddet uygulamasına maruz kalmakta şiddet uygulamaya neden olan bir etkendir. Diğer önemli husus ise toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısıdır. Bu durum atasözlerimizde yer alan ve halk arasında sıkça dillendirilen “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” anlayışında ifadesini bulur. Annesini, kız kardeşini döven erkek çocuğunun çevrede itibar görmesi, onun ne kadar duyarlı ve hassa biri olduğunun göstergesi sayılması da sosyal sebeplerden birisidir. Burada görmezden gelemeyeceğimiz başka önemli bir neden de şiddet uygulayan kişilerin iletişim becerilerinde yetersiz oluşlarıdır. Duygularını ifade edemeyen, düşüncelerini mantıklı bir zeminde anlatamayan bu kişiler sorun çözmede şiddete başvurma eğilimindedirler.
Hatalı namus ve ahlak anlayışlarının yanı sıra yoksulluk ve eğitimsizlikte bu işi körüklemektedir. Kadında ekonomik bağımlılığının neden olması gibi tam tersi olan kadının mesleğinin ve gelirinin daha iyi olması da bazı kişilerde kompleks oluşturabilmekte ve işin sonu maalesef şiddete uzanabilmektedir.
-Peki aile içinde yaşanan şiddetin seyri ne durumdadır? Şiddet birden bire ortaya çıkmasa gerek.. Bir öncesi vardır sanırım.-Evet genellikle aile içi şiddet balayı döneminden sonra başlar. Ruhsal bağların oluşumu sonrası deriz buna. Burada yaşanan bir yanılgı vardır. İlk şiddet eylemi şiddet olarak algılanmaz. Ama şiddet giderek artma eğilimi gösterir. Evlilikte duygusal bağlar zayıflar, mağdurda korku başlar. Boşanma halinde daha büyük bir şiddetle karşılaşma kaygısı ve korkusu oluşur. Ardından ise çevrenin ve ailesinin muhtemel tepkileri nedeniyle utanma duyguları gelişir. Bu durumlar aşılamazsa yıkıcı bir evlilik ve hapis hayatı yaşanır. Şiddette en ciddi maliyeti boşanmanın gerçekleşmesi olduğu için şiddetin dozu artırılarak boşanma engellenir.
-Ailelerde gözlediğimiz bir durum vardır. Şiddet yaşanır kısa küslük dönemleri yaşanır ama ardından farklı sebeplerle tekrar barışma dönemi gelir ama bir süre sonra şiddet kesilmez yeniden baş gösterir. Yani şiddette bir kısır döngü söz konusu olur. Bu tabloya bakışınız nedir?
-Gergin ve şiddetin yaşandığı ailelerde bu durum çoğunlukla bir rutin halini bile alabilir. Kişide gerginlik artar, patlama görülür, acılar tartışmalar yaşanır ve şiddete maruz kalınır. Daha sonra özür dilenir. Ancak bizim gördüğümüz vakalarda tanık olduğumuz durum her özür dilemenin arkasından daha büyük şiddet uygulamasının gelmiş olmasıdır. Sizinde sorunuzda isabetle temas ettiğiniz gibi profesyonel yardım almamış bu konuyu çözme iradesi göstermemiş ailelerde sonu gelmeyen bir kısır döngü ortaya çıkar.
-Fotoğrafı biraz daha netleştirmek istiyorum. Şiddete başvuran kişilerde görülen ortak özellikler nelerdir? Bunları maddeler halinde alabilir miyim?
-Elbette… Şiddeti seçenek olarak gören ve sorunlarını bu yolla çözme eliminde olan kişilerde görülen özellikler onları tanımamız bakımından bir veri sunabilir bize. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
– Eşinin davranışlarını kontrol etme isteği
– Kıskançlık
– Kendi ihtiyaç ve isteklerinin daha önemli olduğuna inanma
– Alınganlık
– Gerçekçi olmayan beklentiler
– Düşük benlik algısı
– Sorunları için başkalarını suçlama eğilimi
– Ani duygusal tepkiler
– Dürtüsellik
– Yanlış davranışlarını kabul etmeme
-Şiddetin nedenlerini çok güzel detaylandırdınız. Şimdi de diğer ayağı olan şiddetin çeşitleri konusunda kısaca bilgi rica ediyorum?
-Şiddetin çeşitlerini özetle dört başlıkta toplayabiliriz. Bunlar Fiziksel şiddet, duygusal şidder, ekonomik şiddet ve cinsel şiddettir. Birer cümle ile bunları açmamız gerekirse; sarsma, hırpalama, dövme, hapsetme, silahla yaralama, öldürme fiziksel şiddet olarak tanımlanır.
Bağırma, hakaret etme, küçük düşürme, tehdit etme, iletişimi yasaklama gibi ruh sağlığını bozucu tüm eylemleri duygusal şiddet başlığı altında değerlendiriyoruz. Ülkemizde çokça görülen çalışmanın engellenmesi, zorla çalıştırma, gelirine el koyma da ekonomik şiddettir.
Yaşanan şiddet çeşitlerinin dördüncü de cinsel şiddettir. Kişinin rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlamak olan evlilik içi ırza geçme cinsel şiddet olarak değerlendirilir. Başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlama, cinsel yönden aşağılama, cinsel organlara zarar vermekte cinsel şiddet olarak değerlendirilir.
–Şiddetin nedenlerini ve çeşitlerin anlattınız. Aile içi şiddete maruz kalanların karşılaştıkları sonuçlar nelerdir?
-Şiddet çok yönlü olarak ele alınıp değerlendirmeyi hak eden bir olgudur. Biz aile içi şiddet eksenindeki sorularınızı cevaplandırmaya çalıştım. Okulda şiddet, trafikte şiddet, iş yerinde şiddet, TV de şiddet, sokakta şiddet, toplumsal şiddet ve sözel şiddet gibi bu konunun pek çok farklı dalları da vardır. Tekrar konumuza dönecek olursak şiddetin elbette çok travmatik ve kalıcı sonuçları vardır. Bunlar kişinin gündelik hayatını ciddi şekilde olumsuz etkiler. Görmezden gelinecek, ötelenecek ve yok sayılabilecek bir husus değildir. Toplum ve fert olarak herkes bu konuda duyarlı olmak zorundadır. Çıkışın ilk aşaması buradan başlar. Sorunuzu yine maddeler halinde cevaplamaya çalışayım. Bu sonuçlara dikkatle bakıldığında bu konuda daha çok duyarlı olunması gerektiği çok daha belirginleşecektir.
Şiddetin öncelikle fiziksel sonuçlarını söyleyelim: Bunlar organ yaralanmaları, kalıcı sakatlanmalar, ölüm, büyüme ve gelişme geriliğidir.
Üzerinde önemle durulması gereken ve daha mühim olan tedavisinin de zaman aldığı ruhsal sonuçları vardır şiddetin. Depresyon bunların başında gelir ve toplumda yaygın hale gelen bir tıbbi durumdur. Korku bozuklukları başlar, kişilik bozukluklarına neden olur şiddet. Aile içinde yaşanan şiddetin alkol ve madde bağımlılığına sebep olduğu da unutulmamalıdır. Yine şiddetin kötü sonuçları arasında, intihar eğilimi, şiddet eğilimi, cinsel işlev bozuklukları ve uyku bozuklukları önemli bir yer tutar. Şiddet sonrasında beden ve ruh sağlığı bozuk bir toplum meydana gelir, son zamanlarda sık tanık olduğumuz gibi cinayetlerin ve intiharların arttığı bir toplum oluruz. Buda şiddetin sosyal sonuçlarıdır. Şiddeti uygulayan kişi üzerinde de psikolojik bozukluklar ve depresyon görülür. Yani sadece maruz kalan değil neden olan kişide de sorunlar oluşturur. Şiddet hem uygulayanı hem uygulananı kesen çift taraflı bir kılıç gibidir.
-Şiddet önlenmesi konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Siz psikiyatri uzmanı ve bu konudaki pek çok vakayı görmüş deneyimli bir hekim olarak bize son olarak yapılması gerekenlerin neler olduğu konusunda bilgi verir misiniz?
-Bu konuda şüphesiz çok yönlü çalışmalar yapılmalıdır. Yapılan çalışmalar da daha yaygın ve etkin biçimde sürdürülmelidir. Burada yukarda ifade etmeye çalıştığım gibi herkesin sorumluluğu söz konusudur. İlk önce şiddetin bir sorun çözme yöntemi olmadığını kabul etmemiz ve alışkanlıktan uzak durmamız lazım. Çözüm önerileri olarak şunlar düşünülebilir:
– Toplumsal ve bireysel eğitimler: şiddetin ne olduğunun anlatılması
– Yanlış toplumsal anlayışların düzeltilmesi
– Danışmanlık hizmetlerinin sağlanması
– İlgili bireylerin psikiyatrik tedavilerinin yapılması
– Toplumsal örgütlerin aktif çalışması
– Yasal düzenlemelerin caydırıcı nitelikte olması, yani şiddet uygulayana uygulanacak cezaların caydırıcı olması ve benzeri çalışmalar
– Yazılı ve görsel medyada şiddeti öğretici yayınların engellenmesi
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.