AİLEDE ÖLÜM

AİLEDE ÖLÜM
Pek çok olay travmatik olarak tanımlanabilir; deprem, sel, trafik kazaları, şiddet v.b. ancak hiçbiri ölüm kadar korkutmaz insanı, aslında belki de hepsi ölümü ve ölüm korkusunu içermektedir u ya da bu şekilde
Anne-baba, eş veya evlat kaybeden kişilerin acıları elbette tarif edilemez boyuttadır. Travma; günlük rutin işleyişi bozan, aniden – beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan yaşantılar olarak tanımlanabilir. Her yaşta ölüme bakış ve ölümle mücadele şekli farklı olsa da, ilk yüzleşmede kişiler genellikle aynı duyguları yaşarlar.

ÖLÜM yaşam sürecimiz içerisinde bizleri en çok ve belki de en uzun dönemde etkisi altına alna travmatik bir olaydır.

Kişinin duygu durumu ve kişilik yapısı, değer yargıları ne olursa olsun acıtır ölüm, hele bir de ölüm başa gelmişse
Özellikle çaresizlik, suçluluk ve kızgınlık sıklıkla rastlanan tepkilerdir. Travmayla başa çıkmak için gerçeklerden kaçmak, inkar etmek veya olay yerini terk etmek gibi savunma yöntemlerine başvurulur. Duygusal sarsıntısını önlemek amacıyla kişiler olayın nedenlerini ve sürecini detaylıca öğrenme çabasına girer, olayı sorgularlar; kimileri ise olaya karşı daha soğukkanlı yaklaşır ve kendilerini farklı aktivitelere yönelterek “güçlüyüm” mesajı verme yoluna gidebilirler. Bazıları ise; özellikle beklenmedik, ani ölümler sonrasında olayları tekrar takrar hatırlayarak, kabuslar görüp, uyku sorunları yaşayabilirler. Bu tepkiler ölümü takip eden günler ve haftalar için normaldir. Ölümü aile içinde yaşayan kişilerin yakınları bu tepkilerin oluşabileceğini kabul ederek, bunlarla başa çıkmak için hazırlıklı olmalıdırlar. Genel anlamda ölüme karşı oluşan tepkileri sıralayacak olursak;
Reddetmek: Kişi, kaybettiği yakınını bir daha göremeyeceğini aklına getirmek istemez; o kişi ile yeniden bir araya geleceğinin hayalini kurar. Hatta bir sonraki günlerin, geleceğin planlarını yaparak, o kişiyi de buna dahil eder.
Öfke: Kişi, yaşadığı olayın geriye dönüşü olmadığını ve hayatının farklı bir şekilde yapılanmaya başladığını fark ettikten sonra hem duruma hem de kaybettiği kişiye karşı öfke duymaya başlar.
Hüzün: Kişi, kaybı için büyük bir üzüntü duymaya başlar. Bu üzüntü hem kaybettiği kişi için hem de kendinde yaşadığı eksiklik içindir.
Alışma ve ileriye yönelme: Kişi, kaybını artık içine sindirmiş ve hayatını o kişi olmadan yapılandırmaya başlamıştır. Düşünceleri daha çok geleceğe yöneliktir.
Öyleyse, yaşanan travmatik bir olay sonrasında neredeyse herkes “stres tepkileri” gösterir. Yaşanan olayın kendisinin olağanüstü olduğu bir durumda gösterilen bu stres tepkilerinin, bir dönem için, “Anormal bir olaya verilen normal tepkiler” olarak görülmesi gerekmektedir. Ancak zaman zaman bu stres tepkileri süreklilik gösterir. Ölümü takip eden 1 ay içinde stres tepkilerinin süreklilik göstermesi Akut Stres Bozukluğu tanısına yol açarken bu tepkilerin 6 aylık bir süreye yayıldığı durumlarda Travma Sonrası Stres Bozukluğundan söz edilir.
Kişilere yapılacak olan her tür destek ve özellikle psiko-sosyal destek çalışmaları travmayı takip eden günlerde çok önemlidir. Kişilerin vermiş oldukları “stres tepkileri”nin uzun ya da kısa süreli olması kendilerine verilebilen destekle doğru orantılıdır.
Burada Akut Stres Bozukluğu ve Travma Sonrası Stres Bozukluğundan bahsetmekte de fayda vardır. Zira her türlü desteğe karşı süren yas belirtilerinde ailenin kişiyi profesyonel bir desteğe yönlendirmesi uygun olabilir.
Akut Stres Bozukluğu Tanıları Akut Stres Bozukluğu Tanıları
Travma, oluşumundan sonraki ilk 1 aylık süre içinde gözlenir. Kişi aşağıdaki iki belirtinin olduğu travmatik bir yaşantıdan geçmiştir;
A- Ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yaşamış veya ona tanık olmuştur. Kişi aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme şeklinde tepkiler göstermiştir.
B- Kişi bu olayı yaşarken ya da yaşadıktan sonra dissosiyatif belirtiler dediğimiz aşağıdaki belirtilerden en az üçünü yaşamıştır.
Uyuşukluk, dalgınlık, duygusal tepkisizlik, donukluk: “Hiçbir şey hissetmiyorum, içimden ne ağlamak ne gülmek geliyor…sadece bir noktaya bakıp, dalıyorum…”
Çevrede olup bitenlerin farkına varma halinde azalma (Etrafımdan habersizim, kim geldi, kim gitti, kim ne dedi bilmiyorum…)
Çevreyi olduğundan farklı, yabancı algılama (derealizasyon) (Burası sanki benim odam, yatağım değil, sanki boşluktayım, yaşadıklarım gerçek değil…)
Kendini olduğundan farklı ,yabancı algılama (depersonalizasyon) (Sanki kendimi dışarıdan izliyorum, ellerim sanki benim ellerim değil…)
Travma öncesi, esnası veya sonrasına ait olayları hatırlayamama: “Ne olduğunu, ne yaptığımı bilmiyorum, kimlerle konuşmuşum, nerelerden geçmişim bilmiyorum, bir de baktım buradayım”
C- Travmatik olayın kişinin gözünün önüne tekrar gelmesi, ister istemez olay hakkında düşünülmesi, rüyalarda görülmesi, kabuslar, illüzyonlar (nesneleri korkutucu bir şekilde, travmayla ilgili nesnelere benzetme, kalemleri bıçak gibi algılama), olayı hatırlatan şeylerle karsılaşınca kaygı duyma: televizyonda seyredilen deprem görüntülerinde, çatışma ve savaş sahnelerinde fenalık hissetme, travmatik olayın yıl dönümlerinde huzursuzluk hisleri
D- Travma ile ilgili anıları akla getiren olaylardan, uyarıcılardan kaçınma: onları düşünmek, konuşmak, o duyguları hissetmek, o olayın benzeri etkinlikler, yerler ve kişilerden uzak durma
E- Aşırı uyarılmışlık hali: uykuya dalmakta ve uykuyu sürdürmekte zorluk çekme, huzursuz bir şekilde dolaşma, bir noktaya, konuya dikkatini verememe, en ufak bir sesten irkilme, yerinde duramama
F – Bu belirtiler bireyin travmatik yaşantısını aile bireylerine anlatarak kişisel destek kaynaklarını harekete geçirmek ya da yardım almak gibi gerekli işleri yapma yetisini bozar.
G – Bu bozukluk en az iki gün, en fazla dört hafta sürer ve travmatik olaydan sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkar.
H – Bu bozukluk bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun etkisi ile ortaya çıkmış olmamalıdır .
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB):
A – Kişi ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayı yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş veya böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.
B – Travmatik olay aşağıdakilerden biri ya da daha fazlası yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:
Olayı, elde olmadan tekrar tekrar anımsatan sıkıntı ya da algılar vardır. Not: Küçük çocuklar, travmanın kendisini ya da değişik yönlerini konu alan oyunları tekrar tekrar oynayabilirler.
Olayı, sık sık, sıkıntı veren bir biçimde rüyada görme. Not: Çocuklar, içeriğini tam anlamaksızın korkunç rüyalar görebilirler.
Travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranma ya da hissetme: Uyanmak üzereyken ya da sarhoşken ortaya çıkıyor olsa bile, o yaşantıyı yeniden yaşıyor gibi olma duygusunu, illüzyonları, hallüsinasyonları kapsar.
Travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla karşılaşınca yoğun bir psikolojik sıkıntı duyma ve fizyolojik tepki gösterme.
Travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla karşılaşma üzerine
C – Aşağıdakilerden üçünün ya da daha fazlasının bulunması ile belirli, travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan sürekli kaçınma ve genel tepki gösterme düzeyinde azalma
Travmaya eşlik etmiş olan düşünce, duygu ya da konuşmalardan kaçınma çabaları.
Travma ile ilgili anıları uyandıran etkinlikler, yerler ya da kişilerden uzak durma çabaları.
Travmanın önemli bir yönünü anımsayamama.
Önemli etkinliklere karşı ilginin ya da bunlara katılımın belirgin olarak azalması.
İnsanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaştığı duyguları.
Duygulanımda kısıtlılık (örn. Sevme duygusunu yaşayamama)
Bir geleceği kalmadığı duygusunu taşıma (örn. Bir mesleği, evliliği, çocukları ya da olağan bir yaşam süresi olacağı beklentisi içinde olmama)
D – Aşağıdakilerden ikisinin ya da daha fazlasının bulunması ile belirli, artmış uyarılmışlık semptomlarının sürekli olması:
Uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük
İrritabilite ya da öfke patlamaları
Düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunluştırmada zorluk çekme
Hipervijilans
Aşırı irkilme tepkisi gösterme
E – Bu bozukluk, (B,C ve D tanı ölçütlerindeki semptomlar) 1 aydan daha uzun sürer.
F- Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur.
Çocuklarda ölüme bakış, ve ölüm kavramı yetişkinlerden farklılık gösterir. Aslında ölüm küçük yaşlardan beri kelime olarak çocukların aşina olduğu bir olgu olsa da buna bakış ve bunu anlayış yaşlara göre farklılaşma gösterir. Özellikle bu algıyı dikkate aldığımızda ve bir çocuğun annesi, babası ya da kardeşini kaybettiğini düşündüğümüzde ilk adım genellikle bunu çocuğa nasıl söyleyeceğimizi düşünmek ya da çocuğu mümkün olduğunca bu olaydan ve ortamdan uzaklaştırmaya çalışmaktır. Her yaşta çocuk farklı tepki verir ölüme karşı ve farklı algılar ölümü. Okulöncesi dönemdeki bir çocuk, ölümün geriye dönüşü oyan bir durum olduğuna inanır. Kişi o an için yok olmuştur, ama geri gelecektir, işlerini başka bir yerde yürütmektedir. 6-9 yaş arası çocuklar ise, ölümün geriye dönüşü olmayan bir durum olduğunu bilir, ancak, kendisinin ve sevdiklerinin ölmeyeceğine inanır. 9-12 yaş arası çocuklar, ölümün geriye dönüşünün olmadığını anlarlar. Bunun için de “dünyada yer açılması gerekir” gibi neden-sonuç ilişkileri geliştirirler. 12 yaşından büyük gençler ise, artık ölümü bir yetişkin gibi algılarlar. Ölüm ile ilgili felsefi düşünceler geliştirirler. Hayatın anlamını araştırırlar. Ölüm ve diğer travmalarda destek ve duyguları paylaşım önemlidir. Öyleyse çocuklarla da durum paylaşılmalı ancak bu paylaşım çocuğun yaşına ve algısına uygun olarak yapılmalıdır.
Kaybı olan çocuğa durum kısa ve net bir biçimde açıklandıktan sonra çevresindekilerin duygularını bastırma ve çocuğa yansıtmama çabasındansa üzüntülerini dışa vurmaları daha doğrudur. Böylelikle çocuk da acısının doğru olduğu ve bunu bastırmaktansa yansıtabileceğini bilir. Çocuğa durumu açıklayacak kişi bir yakını ve sevdiği biri olmaldır. Çocukları ortamdan uzaklaştırmak adına onları aşina olmadıkları yerlere bir süreliğine göndermek de doğru bir davranış olmayacaktır. Zira çocuğun yaşam şartlarının mümkün olduğunca aynı kalması olaya alışma sürecini hızlandırır. Çocuk sorular sorar olayı detaylandırmak ister. Çocuğun soruları açık ve doğru biçimde cevaplandırılmalı ve geçiştirilmemelidir. Çünkü çocuk eğer çevreden yanıt alamıyorsa, kendi içinde yanıtlar aramaya yönelecek ve sonuç olumsuz bir sürece gidebilecektir. Çocuk eğer cevabını bilmediğimiz bir soru sorarsa geçiştirici bir cevap verilmemeli, cevabını bilmediğimiz açıkça belirtilmelidir. Çocuk, 9 yaşından büyükse, cenaze törenine katılabilir. Bunun için çocuğun fikrinin alınması çok önemlidir. Eğer çocuk katılmaya karar verirse, tören ile ilgili ayrıntılar da kendisine anlatılmalıdır. Çocuğun, olay yerinden uzaklaştırılması, çocuğun daha sonra uyum sağlamasını güçleştirir. Çocuğun, mümkünse alışık olduğu yerde kalması, ancak yaşam şartlarının bir an önce normale döndürülmesi çok önemlidir.
Çocuklara ölümle ilgili yaklaşım aslında yetişkinlere yaklaşımla çok da farklılık göstermemektedir. Gerçekler net her zaman açıklanmalıdır. Güven duygusu ve desteğin koşulsuzluğu kaybı olan kişinin en çok ihtiyaç duyduğu tepkilerdir. Ailenin ve sevdiklerini kaybedenlerin duygu ve davranışları ne olursa olsun bunlara saygılı olmak gerekir. Ölenin yanında olmak ya da ölenle yalnız kalmak isterlerse bu taleplerini engellememek daha doğrudur. Veda etme isteği ve ihtiyacı önemlidir.
Zaman her şeyin ilacıdır derler ama bazen zamanla aşılmayan streste gözlemlenebilir, travmanın etkilerin sürdüğü durumlar var olabilir. Bu noktalarda kişinin yakınları tarafından aşağıda ki tanı ölçütleri gözlemleniyorsa kişiler bir uzman desteğine yönlendirilmelidir.
Yaşadığımız toplumda aile bütünlüğüne oldukça önem verilmektedir. Aile içinde sevgi gösterimi esastır her ne kadar kişiden kişiye farklılık gösterse de geniş aile kavramı ve travmalara karşı oluşturulan güçlü bir bağ vardır; gerek aile içinde gerekse de toplumun tüm kesimlerinde. Bu bağ tüm travmatik olaylarda kişilerin birbirlerine verdiği değerlerin ve desteğin bütünlüğünü ile azaltır travmanın negatif etkilei ve stres belirtilerini. Ülkemizin gerek coğrafi, gerekse de politik konumu bizleri travmalarla iç içe yaşamaya mahkum kılar adeta. Her travmada yaşanan stres ve travmaya tepkiler aynıdır. Bir travmanın sık yaşanması veya çevrede yaşanan travmatik olayların gözlenmesi kişilerin ani bir durum veya aile içi bir kayıpla karşılaştıklarında verecekleri tepkileri ve duygularını değiştirmez ancak çevrenin bu tür olaylar karşısında ki yaklaşımları yaşadıkça daha belirgin ve destekleyici bir hal alabilir.

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.