->
Karşılaştığımız büyük bir sorunu çözemediğimizde birden içine düştüğümüz ruh halinden kurtulmayabiliriz.
TİMETURK.COM – Bir gün hepimizin başına gelebilir. Çevremize duyarsızlaşabilir, kimseyle konuşmak istemeden içimize kapanabiliriz. Çabalarımız, gördüğümüz tedaviler, aldığımız yardımlar bir işe yaramayabilir. Yiyip içtiklerimizden, yediklerimizden tat alamayabiliriz
Dostlarla yapılan sohbetler bir işe yaramaz, kalabalık ortamlar yalnızlığımız daha da derinleştirebilir. Gittikçe umutlarımızı da kaybedebilir, günlerin anlamsızca takvim yapraklarından düşüşüne mahkum olabiliriz. Varoluşumuza ilişkin sorgulamalarımız bizi daha da karanlık bir kuyunun dibine doğru çekercesine yalnızlıkla, sancılarla gün ve geceler yaşayabiliriz. İçine girdiğimiz bu depresyondan bir kaçımız kurtulabilir ama hepimiz gittikçe manik depresifleşebiliriz de. Gün gelir gerçeklikten de tamamen kopabilir, gördüklerimizle düşlediklerimizi karıştırmaya da başlayabiliriz.
YIKIL KARŞIMDAN EY DELİLİK
Bu duruma geldiğimizde artık geri dönüşü olmaya bir sürece girmişiz demek. Toplumun içindeki yersizliğimiz, dışlanmışlığımız yüzümüze çarpılmaya başlar. Toplum, bir yerlere “kapatılmamız” gerektiğinde hem fikirdir. “Hasta” denilerek iyileşmemiz için götürüldüğümüz kliniklerde “zişofreni, akıl ve ruh hastası, zihinsel özürlü” kimlikleri takılır.
Çok mu kötü bir senaryo? Başımıza gelmeyen ancak olasılık dahilinde olan akıl ve ruh hastalarının yaşadıklarından kaçımız haberdarız? Hiç düşündünüz mü o kliniklerinin cezaevi görünümündeki demir parmaklıklarla neden kapalı olduğunu?
Ünlü Fransız düşünür Michel Foucault bu kapatılmadan bahsederken, modernizm projesiyle delilerin artık tehlikeli sayılmaya başlandığı tımarhanelere kapatıldıklarını, insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği anlatır. Foucault’a göre, delilerin kapatılmasında klasik aklın deliliğin tüm güçlerini engellemeye çalışması dikkat çekicidir. Toplum, tehlikeli olarak gördüğü delilerden kurtulmak ister. Çünkü deliler topluma uymuyor, toplumun ahlaki anlayışının genel kabullerinin tam zıttını yapıyorlar. Bu halleriyle toplumu tehdit ediyor, bu yüzden kapatılmaları gerekiyor. Bu yapılırken de bir mahkum ya da suçlu olarak değil daha masumane bir şekilde “hasta” denilerek yapılıyor. Amaç ise delilerin tedavi edilmesi ve yeniden topluma kazandırılması.
YÜZ YÜZE GÖRÜŞTÜLER
Taraf gazetesinin haberine göre, Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği (RUSİHAK) Türkiye’de, akıl ve ruh sağlığı hastaneleri ve zihinsel engelli bireylerin kaldığı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, koşulların iyileştirilmesi ve hak temelli bir algı değişikliği sağlanması için Haziran 2007’den bu yana anlamlı bir çaba yürütüyor. Dernek, çalışmaları kapsamında bir proje hazırladı. Proje çerçevesinde insan hakları avukatları, ruh sağlığı uzmanları, sanat eğitmeni ve aktivistlerden oluşan sekiz kişilik bir ekip ile sırasıyla Manisa, Elazığ, Adıyaman, Adana, Samsun, Ankara ve İstanbul’da yer alan altı büyük ruh sağlığı hastanesi ve altı bakım ve rehabilitasyon merkezinde incelemelerde bulundu.
TUTULMA KOŞULLARI İNCELENDİ
Proje kapsamında, hastaların tutulma koşulları, fiziksel koşullar, hareket serbestliği, bakım ve tedavi olanaklarını bilgilendirme, hasta hakları uygulamaları gibi konular uluslararası insan hakları açısından incelendi. Tedavi gören 230 kişi ile 88 kurum çalışanıyla yüz yüze görüşüldü. Çalışma sonucunda hazırlanan rapor akıl ve ruh hastalarına verdiğimiz önemi de gözler önüne seriyor.
Rapora göre, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmayan Türkiye’nin ruh sağlığı hastaneleri, bakım ve rehabilitasyon merkezleri uluslararası insan hakları kriterleri açısından oldukça olumsuz koşullara sahip. Hastaların tutulma koşulları, teşhis ve tedavi konusunda bilgilendirme, rehabilitasyon hakkına erişim, hareket serbestliği, istemsiz yatışlar genel tıbbi bakım ve tedavi konularında ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
Toplum içerisinde ruh sağlığı tedavisi gören ve zihinsel engeli bulunan bireyler eğitim, rehabilitasyon ve istihdam hakkından yararlanmada ciddi sorunlar yaşıyor. Damgalama, ayrımcılık ve kötü muamele her alanda yaygın. Mevcut hizmetler kalıcı bir ilerleme ile sonuçlanmıyor.
ÖMÜR BOYU KALANLAR VAR
Aynı kişiler defalarca hastaneye yatıyor. Hastanelerde ömür boyu kalan kişiler var. Çoğunun ziyaretçisi yok. Hizmet alan ve hizmet veren kesimlerin önerisi ortak: Akıl ve ruh sağlığı alanında acilen toplum-temelli hizmetlere geçilmesi gerekiyor. Kurumları düzenli olarak izleyecek bir sivil ve bağımsız izleme mekanizmasına ihtiyaç var.
Türkiye’de altı Ruh ve Sinir Hastaları Hastaneleri’nde toplam üç bin 807 hasta kalıyor. Manisa’da 600, Elazığ’da 528,Adana’da 644, Samsun’da 220, Bakırköy’de 1510, Erenköy’de ise 305 hasta tedavi görüyor.
“KAPILARI ÜZERİME KİLİTLEMEYİN”
Hastanelerde yatan hastalar ailelerin yaşadıkları yerlerden uzakta tedavi görmek istemiyor ve aileleri ile birlikte kalmak istiyorlar. Ailelerinden uzakta olmalarından dolayı kendilerini kötü hissediyor. Toplum tarafından ayrımcılığa maruz kalmakta yakınan hastalar, aldıkları ilaçların yan etkilerinden dolayı kimi davranışların bilinçli yapıyorlar diye algılanmasından oldukça rahatsız olduklarını ifade ediyor. İş bulmak için gittikleri iş yerlerinde de benzer davranışlara maruz kalan hastalar, işverenler tarafından “tehlikeli” olarak görüldükleri için işe alınma konusunda sorunlar yaşıyor.
Öte yandan hasalar, hastanelerde yeterli tedavi görmemekten de şikayetçiler. Hastane odalarındayken kapıların üstlerine kilitlenmesinin aşağılayıı bir durum olduğunu düşünen hastalar, en azından kendi odalarında özgür olmak istiyor. Hastanede geçirdikleri süre içinde farklı uğraşlarla zaman geçirmek isteyen hastalar, ‘Zaten bunalımdayız boşluktan daha da bunalıyoruz’ diyor.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.