->
BAĞIŞIKLIK VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE GENEL BAKIŞ : Bir infeksiyon geçiren kimsenin bir süre hatta bazen ömür boyu o infeksiyona tekrar yakalanmadığı gibi, herkesin de her infeksiyona yakalanmadığı çok eskiden beri dikkatleri çekmiştir.Vücudun, infeksiyon etkenlerine ve onların zehirlerine karşı, doğuştan sahip olduğu ya da sonradan edindiği özellikler sonucu oluşan biyolojik olaylarla sağlanan savunma gücüne BAĞIŞIKLIK = IMMÜNİTE denmiştir. İşte dışardan organizmaya girerek bu düzeni bozacak istenmeyen maddelerin sızmasına karşı koymak üzere gelişen fizyoloji ve biyoloji olayları dizisine BAĞIŞIKLIK (İMMÜNİTE) denir. Fakat bugün biliyoruz ki bu. Bir canlı organizma, bütünlüğünü koruyabilmek ve canlılığım sürdürebilmek amacıyla kendi içindeki sağlam düzeni sürdürmek durumundadır. çok daha geniş bir biyoloji olayının ancak bir küçük yüzüdür
Bağışıklığı sağlayan olayların oluşmasında rol oynayan lenf dokusu ve kemik iliğine ait hücrelerle bunların ürünlerinin oluşturduğu sisteme de BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ (İMMÜN SİSTEM) adı verilir.
Buna göre bağışıklık sistemi, lenfositler, lenf bezleri, lenf damarları, dalak, tümüs ile retiküloen-dotelial sistem ve bunun bir uzantısı olan kemik iliğini kapsar. Dışarıdan vücuda girmiş olan canlı ya da cansız herhangi bir hastalık etkeni, bir düzen bozucu molekül, bağışıklık sisteminin harekete geçmesine neden olur. Savunma ordusu, yani bağışıklık sistemiyle hastalık etkeni yabancı düşman arasındaki savaşıkim kazanırsa, vücutta sağlık üstün duruma geçer. Savaşı düşman kazanırsa ölüm gelişir. Hastalık, bağışıklık sistemi yani vücudun savunma orduları ile hastalık etkeni düşman arasında sürdürülen savaş durumunu yansıtır. Bazı durumlarda bağışıklık sistemi, gerçekte çok zararlı olmayan yabancı bir etkene karşı büyük bir savaş açar ve bunun sonucu bazı istenmeyen olaylar da gelişir. Bu organizmanın yabancı etkene yani antijene karşı beklenenden farklı bir tepkisidir ve çok kez normalden daha şiddetli bir tepki halinde belirir. Organizmanın göstermiş olduğu bu aşırı tepki “Allerji” (aşın duyarlık, hipersansibilite) denilen bir hastalık tablosuna neden olur. Bazı durumlarda ise, organizmanın bağışıklık sistemi, vücudun bir ya da birkaç maddesini yabancı olarak görmeye başlar. Böylece dostu düşmanı birbirinden ayıramayan savunma ordusu, yabancı olarak algıladığı vücudun bazı dokularına karşı saldırıya geçer. Sonunda vücut içinde adeta bir iç savaş başlar. Bu iç savaş nedeniyle gelişen hastalıklara “Otoimmün hastalıklar” denir. Günümüzde birçok hastalığın temelinde böyle bir “Otoimmün” mekanizmanın yattığı ortaya çıkarılmıştır. Nedeni henüz tam olarak bilinmeyen bazı hastalıkların da otoimmün mekanizmaya bağlı olarak geliştiği ileri sürülmektedir.
Organ ve doku nakillerinde en büyük sorunu, bağışıklık sistemi yaratmaktadır. Bir insana başka bir insanın organ ya da dokusu nakledildiğinde, alıcı kişinin bağışıklık sistemi, nakledilen organ ya da dokuyu yabancı-düşman olarak algılamakta ve ona saldırıp vücudu bu yabancıdan korumaya çalışmaktadır. Bu saldırı sonucu nakledilen doku veya organ büyük zarar görür, ölür ve atılır. Böylece vücut kendisine nakledilmiş yabancıyı, bağışıklık sisteminin etkisiyle reddetmiş olur.Bağışıklık sistemi, kanser olaylarında da önemli rol oynamaktadır. Vücuda yabancılaşmış olan kanser dokusu, her nedense bağışıklık sistemi tarafından yeterince güçlü bir yabancı-düşman olarak algılanamıyor. Ne var ki, bu kural bütün kanser olayları için geçerli değildir. Kanserde bağışıklık sistemini, “Tümör bilimi” bölümünde niceliyoruz.Vücuda giren mikroplar bağışıklık sistemi tarafından yabancı-düşman olarak algılanırlar ve onlara karşı da bir savunma savaşı açılır. Bağışıklık sisteminin açmış olduğu savaşlar, çoğu kez sessizce sürdürülür. Öyle ki, kişi bunun farkına bile varmaz. Ama bazı durumlarda savaş hastalık tabloları yaratacak denli ciddi ve büyük boyutlara ulaşır.Buraya kadar genel çizgileriyle tanıtmaya çalıştığımız bağışıklık sisteminin savunma savaşını nasıl yürüttüğünü genel hatlarıyla iletelim: Bağışıklık sistemi önce, vücuda girmiş olan herhangi bir yabancıyı, yabancı olarak algılar veya onunla daha önce karşılaşmışsa, onu hemen hatırlar. Öyle ki, savaşın bu ilk basamağına “yabancıyı tanıma, hatırlama” basamağı diyebiliriz. Tanıma gerçekleştikten sonra asıl savaş başlar. Her düşmana özel silahlarla, özel bir biçimde yanıt verilir. Savaşın bu dönemine “Özel yanıt” dönemi diyebiliriz. Savaş kazanıldıktan sonra “Savaş artıklarının ortadan kaldırılması” dönemi başlar. Vücudun şehit düşmüş olan bağışıklık sistemi askerleri ve öldürülmüş düşmanların cesetleri, yine bağışıklık sistemi askerleri tarafından savaş alanından kaldırılır. Böylece vücutta gerçek bir savaş olayı sahnelenmiş olur. Bağışıklık sisteminde görev alan askerleri ve kullanılan silahları şöyle özetleyebiliriz 1) T ve B lenfosit hücreleri, 2) Plazma hücreleri ve bunlardan salgılanan antikorlar, 3] Makrofajlar, Parçalı çekirdekli nötrofil lökositler ve öteki reti-küloendotelial sistem (RES) hücreleri. Eğer antikorları savaşta kullanılan silahlara benzetirsek, bağışıklık sisteminin hücrelerini de askerlere benzetebiliriz.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.