->
İlk aşama, tüm duyguların dışarıya aktığı başlangıç aşaması. En iyi parçalar kendiliğinden gelenlerdir. Bunların ortaya çıkışında yaşanan duygu, insanın ilk kez bisiklete bindiğinde ya da araba sürdüğünde yaşadığı türde bir duygudur. İkincisi de, bunların herkese seslenecek bir niteliğe dönüştürüldüğü kesip biçme ve evirip çevirme aşaması.
Sanatçılar yeni bir yapıt yaratırlarken nasıl bir süreçten geçerler? Bu süreç sırasında kafalarından neler geçer ve ne gibi değişimlere uğrarlar? Aşağıda dünyanın en önde gelen bestecilerinin esinlenmeyle ilgili görüşleri yer alıyor.
“Bir bestenin iyi olduğunu tüm duygularınızı ayaklandırdığı anda anlarsınız.”
“Bilinçli düşüncenin devreden çıktığı, içgüdüsel süreçte beyinde kapalı bir kapı açılıveriyor.”
“Franz Ferdinand” grubundan Alex Kapranos
Şarkılarınızı bestelerken nasıl bir süreçten geçtiğinizi anlatabilir misiniz?
Bunun iki farklı aşaması var
Onu denetlemeye çabalarsınız, ama hangi yöne gittiğinden emin olamazsınız. Kafanız bir anda bir yığın düşünceyle dolar.
Ardından çok daha denetimli olan, gereksiz ya da yüreğinizde yakaladığınızın özünü bozduğuna inandığınız her şeyin atıldığı öteki süreç yaşanır. İlk süreçte yaptıklarınızın üzerinde pek düşünmezsiniz, yalnızca önünüze geleni yaparsınız. Şarkı bestelemek gerçekte oldukça kolaydır. Gelgelelim, ikinci süreç son derece acımasız ve iticidir. Çünkü, bu süreçte gönül bağı kurduğunuz şeylerden kopmak zorunda kalırsınız.
Belli ortamlarda beste yapmak daha mı kolay?
Orada burada beste yapmak gibi bir alışkanlığım var. Son albümün parçalarını otel odalarında, turne sırasında bindiğim otobüsün arkasında, koridorlarda, gitarımı elime alıp tıngırdatmaya fırsat bulduğum her yerde besteledim. Öyle ki, ortam pek de önemli değil. İçimden beste yapmak geldiğinde, oturup beste yapıyorum. Daha çok kendimi baskı altında hissetmediğim ve çevremde olup bitenlerin farkında olmadığım zamanlarda böyle bir duyguya kapılıyorum.
Beste yaparken farklı bir kişiliğe mi bürünüyorsunuz?
Kafamı dağıtan şeylerden kaçmaya çalışırken kabalaşıyorum. Eskiden annemle dalaşıp dururdum. Aslında gülünç bir durum, çünkü genelde öyle kaba biri değilimdir. Hatta fazlasıyla terbiyeli ve nazik olduğum bile söylenebilir. Bir tek beste yaptığımda kaba biri olup çıkyorum.
Beste yaptığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
İyi bir besteyse, gerçekten coşku verici durum. Bir öyküyü ilk kez dinlemek gibi bir şey. O anda yer ve zaman kavramı yok oluyor. Gündelik işler- konuşmalar, anahtarınızı nerede bıraktığınız- sanki bir başkasının kafasından geçenlermiş gibi görünüyor. İnsanın dikkatini dağıtan unsurlar size bu öteki beyni anımsattığından kızgınlık yaratıyor. Beste ve güftelerimin büyük bir bölümünü beynimin ufak bir parçasını kullandığınızda yaşanan günlük deneyimler oluşturuyor. Ancak beynimin öteki bölümü sürekli olarak daha sonra yararlanabileceği şeyleri depoluyor.
David Gray
Bestelerinizi nasıl yapıyorsunuz?
Henüz tam gelişmemiş fikirlerden yola çıkıp, onları geliştirmeye ve, kimi zaman kafamda tasarlayıp da havada kalmış başka fikirlerle birleştirip, bir ezgiye dönüştürmeye çalışıyorum. Kısacası, bir makine ustası gibi çalışıyorum. Ancak, zaman zaman durup dururken bir ezginin kendiliğinden çıktığı da oluyor. O zaman gitarımı alıyorum ve yarım saatte bestemi tamamlıyorum. Bu, bilinçli düşüncenin devreden çıktığı, içgüdüsel bir süreç. Bu süreçte beyinde kapalı olan bir kapı açılıveriyor. Sizi şaşırtan olayları, beyninizde depoladığınız ancak o güne dek varlığını anımsamadığınız görüntüleri su yüzüne çıkardığınız bir süreç bu. Bu süreçte imgeler çorap söküğü gibi birbirini izliyor ve sonunda bir ezgiye dönüşüyor.
Ne tür imgeler?
Söz gelimi, bir zamanlar gördüğüm bir ağaç ansızın aklıma geliverdi ve “Ain’t No Love” parçasını bestelememi sağladı. Ağacın üzerinde güneşte elmas gibi parıldayan su damlacıkları vardı. Bu imge yıllar önce belleğime kazınmıştı, ancak orada olduğunun farkında bile değildim.
Bir bestenin iyi ya da kötü olduğunu nasıl anlarsınız?
Esin kaynağına her zaman bel bağlamamak gerekir. Salt havadan geldi diye iyi olması gerekmiyor. Ama, kimi zaman bir bestenin iyi olduğunu tüm duygularınızı ayaklandırdığı anda anlarsınız. Yarattığı duygu, ezginin özündeki o duruluk açıkça ortadadır ve sizi büyüler. Ancak, içinizden geldiği gibi oluşan besteler çoğunlukla üzerinde enine boyuna kafa yorulan bestelerden çok daha başarılı olur.
Beste yaparken nasıl bir ruh durumu içinde olursunuz?
Son derece yoğun bir dönemdir. Odanın içinde serseri mayın gibi dönenip durur, tırnaklarımı yer, kafamı kanatana dek kaşırım. Bu süreç de son anına dek bitmek bilmeyen korkunç bir kaşıntı gibidir. Sizi ele geçirir. Albüm yapma süreci böyle bir süreçtir. İşe üstünkörü koyulur, birkaç tını tıngırdatır, eğlenirsiniz. Ama işin içine girdikçe beklentileriniz de giderek artar ve gözünüzü hırs bürür. Kendinizden geçersiniz. Bu dönemlerde çok çekilmez biri olurum ve normal yaşama dönmekte epey zorlanırım.
Yaratma güdünüzü tetikleyen nedir?
Yürekteki açıklık ve duyguların taşması. O anda yaşadığım duyguları dışa vurmam için elime gitarı geçirmem gerekir.
Goldfrapp’tan Alison Goldfrapp ve Will Gregory
Müziğe olduğu denli sahnedeki görselliğe de önem veriyorsunuz. Bu fikirlere nasıl ulaşıyorsunuz?
Alison: Esinlenmeler genellikle müziğin dışından geliyor. Resimler topluyor, kesip biçiyor, notlar alıyor, düşlerimizi kağıda aktarıyor, dikatfona kayıtlar yapıyoruz. Çocukluğunuzdan beri kafanızda olan şeyler var. Olay bunları ortaya çıkartıp, farklı biçimlerde kullanmaktan ibaret.
Will: Bunun çocuksu bir yönü var, çünkü kum havuzunda oynadığınız günlere dönersiniz. Bu fikirlerin sözel herhangi bir mantığı yoktur. Bu yüzden de son derece eğlencelidir ve insanı özgür kılar. Kostümlerle dolu bir kutudaki giysilerin birini çıkartıp birini giydiğiniz ve üzerinizde nasıl durduğuna baktığınızı düşünün. İşte bu süreç de öyle bir şey.
Fikirlerin çoğunu attığınız oluyor mu?
Will: Elinizde bir harita varmış da, çıkmazları bulmaya çalışıyormuşsunuz gibi bir durum söz konusu. İşe koyulduğunuzda, sonunun neye varacağını bilemezsiniz. Böyle bir kuşkuyla yaşamak insanı bir hayli gerebilir. İlk yapıtaşlarını koymaya başladığınızda içinizden bir ses bunun beş para etmediğini söylerken, bir başka ses de size güç verir ve yolunuza devam etmenizi sağlar.
Bir parçanın eksiksiz ortaya çıktığı hiç olur mu?
Allison: Olur. Ancak her şeyin tümden gözünüzün önüne serilmesi kimi zaman işinizi hiç de kolaylaştırmaz. Kimi zaman da eksiksiz bir şeye biçim vermek size pek de anlamlı gelmeyebilir. Üzerinde kafa patlatırsınız ve hedefe ulaşırsınız! Bu yüzden yarım yamalak işlerin sonu çok daha hayırlı olur.
Sizin yaptığınızı yapan insanlarla buna yalnızca özenenler arasındaki fark nedir?
Will: Bunun özgüvenle- bilinmeyenin insanı sürükleyen isli puslu durumuyla bir ilgisi var. Kimileri bu durumun üstesinden gelmekte zorlanırlar. Kendinize biraz güveniyorsanız, ne yaptığımı pek bilmesem de zarar yok diyebilirsiniz.
Allison: Bence insanlar olaylara farklı açılardan yaklaşıyorlar. Bir şeyin kendi dışındaki bağlantıları göremiyorlar. Söz gelimi, karşılarında saksı içinde bir bitki varsa, kimileri yalnızca onu görebiliyorlar. Oysa, kimileri onun renklerini görebiliyor ve farklı şeyler algılayabiliyorlar.
Will: Bu tıpkı Picasso’nun bisiklet heykeli gibi. Sanatçı ona öyle bir bakış açısından yaklaşmış ki, sonunda boğanın başına benzer bir şey olup çıkmış.
Başka yaratıcı etkinlikleriniz de var mı?
Allison: Yün örmeye başladım. Örgü örmeyi seviyorum, çünkü sürekli yinelenen bir süreç ve sonuca anında ulaşıyorsunuz.
Kaynak: New Scientist, 29 Ekim 05, Türkçe: Rita Urgan
KAYNAK: http://www.cumhuriyet.com.tr
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.