->
Çocuklar dünyanın en sevimli, en saf, en doğal varlıkları. Duyguları tertemiz.
Cahit Külebi: “Çocuklar bir güle benzer, sevilmek, öpülmek isterler” diyor. Bize çocuğu anlatır mısınız?
Ben de bu sözü çok seviyorum. Cahit Külebi çocuğu bu sözleriyle çok güzel anlatmış
Onları biz yoğuruyoruz, kişiliklerine biz şekil veriyoruz. Çocuğun kişiliğinin temelleri 7 yaşına kadar atılıyor. Çocukluk döneminde olumlu-olumsuz yaşantılar, yetişkinlik yaşamımızı etkiliyor. Çocuk sevgiyle, ilgiyle, doğru ve bilinçli yaklaşımlarla büyümek ister. Ama çocuğa ilgiyi de sevgiyi de yeteri kadar vermek gerekir. Şu söz çok hoşuma gidiyor, sizinle de paylaşmak isterim: “Anne ve baba, öyle bir ortam hazırlamalılar ki, çocuk sanki her zaman anne-babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç yanında değilmiş gibi özgür hissetsin.”
Erişkinlerin en tatlı unutamadıkları hatıra- ları hep çocukluk yıllarına ait olur. Çocukluk bayramları, okul açılışları, müsamereler, oyunlar vs. Bir psikolog olarak çocukluk yıllarının gelecek yılları nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Evet haklısınız. Çocuk doğumdan itibaren çevresini tanımaya çalışır. Bebekliğin ilk aylarında bebeğin dış dünyayı, birtakım objeleri yakalama, mimikleriyle tepki verme davranışlarıyla tanımaya başladığını görürüz. Gelişim dönemlerine göre verdiği tepkiler, kazandığı beceriler, davranış şekilleri farklılık gösterir. Çocuğun gelişim dönemlerini bilmek, öğrenmeye hazır bulunuşluğu ebeveynler tarafından bilinmelidir. Aile, çocuğun eğitim ve öğretim yaşamında en önemli kurum- dur. Çocuğun kişiliğini büyük ölçüde anne ve çevre tutumları şekillendirir. Çocukluk yaşantıları- mızı çok iyi hatırlar ve değindiğiniz gibi unutmayız. Bu, olumlu ve aynı zamanda olumsuz yaşantıları içerir. Çocuğun olumsuz yaşantıları, örneğin; anne-baba kavgaları, aile içi şiddet, boşanma, çocuğun istismarı, ihmali, aile tutumlarındaki yanlışlar, ilgisizlik, bazen ilginin fazla olması, okulda arkadaşlarının alay etmesi, öğretmenin onu sınıf içinde utandırması, eleştirmesi gibi pek çok olumsuz yaşantının erişkinlikte iz bıraktığını görüyoruz. Çocukluk veya erişkinlikte, kendine güvensizlik, sosyal ilişkilerde sorun yaşaması, sorumluluk davranışının yeterince gelişmemesi, birtakım psikiyatrik rahatsızlıklar gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Burada Duygusal Zekâ (EQ) kavramı da devreye giriyor. Artık potansiyel zekâdan ziyade duygusal zekâ kavramı önem kazanıyor. Kişinin yaşamında akademik başarı, eğitim ve öğretim tanımasına yardımcı olmak, iletişim yöntemlerini örnek olarak ve anlatarak öğretmek, empatinin önemini kavratmak, işbirliği, yardımseverlik gibi duyguları kazandırmak, olabildiğince zengin uyaran sunmak, hedef belirleme, planlı çalışmayı öğretmek, sorun çözme becerilerini kazandırmak hedeflenmeli. Çocuğumuzla paylaşımlarımız bir o kadar önemli. Çocukla zaman geçirmek, ama kaliteli, aktif zaman geçirmek.
Çocuğun psikolojisinde oyununnereye oturduğunu merak ediyorum? Çocuk için oyun sadece bir oyundan mı ibarettir yoksa aileye yönelik mesajlar da içerir mi?
Oyunun tanımı konusunda eski zamanlardan beri çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Tüm bu görüşlerin ortakyönü, büyük düşünür Montaigne’nin belirttiği gibi, “Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşısıdır” şeklinde özetlenebilir.
Oyunlar önce bebeğin kendi bedensel duyumlarını araştırması ile başlamakta, daha sonra yakın çevresiyle, daha büyük gruplar ve sosyal ortamlarda gelişerek devam etmektedir.
Oyunun eğitimdeki değeri çok eskiden beri bilinmekle birlikte, eğitim de kullanılması yenidir. Çocuk ruh oyunun önemini ortaya koymuşlardır.
Oyun terapisi, psikolojik yardım sürecinde tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
Bunun yanında bazı çocuklarda, bir oyuncağa bağlılık, her gittiği yere oyuncağını da götürme, onunla yatma, sorunlarını oyuncağına anlatma gibi davranışlar görülmektedir. Bu durum, küçük yaşlarda doğal olabilmekte, çocuğun yaşı büyüdükçe devam ediyorsa, bize çocuğu iyi izlememiz gerektiği mesajını vermektedir. Çoğunlukla peluş, yumuşak tüylü oyuncaklara çocukta bir bağlılık söz konusu
olabilmektedir. Bu oyuncaklar, her durumda anlamlı olmamakla birlikte, genellikle sevgi-şefkat-dokunsal temas ihtiyacını giderme amacıyla seçilmektedir. Anne-babaların yapması gereken, çocuklarının gelişimlerini yakından takip etmeleri gelişim dönemleri hakkında bilgi sahibi olmaları, çocuklarındaki davranış değişimlerini iyi gözlemeleridir. Aile içindeki sorunlar, aile içi şiddet, anne-baba ayrılığı, yeni bir kardeşin doğumu, ev-okul değişimi gibi yaşantısındaki değişimler çocuğu etkilemekte, bu dönemlerde daha etkin ilgiye ihtiyaç duymaktadırlar.
Ebeveynlerin çocuklarıyla oyun oynaması, özel zamanlar geçirmeleri, sosyal ilişkilerini takip etmeleri, ortak tutumlar sergilemeleri, aile bireylerinin kurdukları iyi iletişim önem taşımaktadır.
Oyunların oluşumunda cinsiyet, iklim ve kültür önem taşımaktadır:
Yapılan araştırmalara göre kız çocuklarının ip atlamak, evcilik, saklambaç, seksek, ebecilik oyunlarını; erkek çocukların futbol, koşmaca, misket oyunlarını tercih ettikleri görülmektedir.
Yine oyunların çocukların yaşlarına ve gelişim dönemlerine göre farklılıklar gösterdiği bilinmektedir.
Oyuncak çocuğun beş duyusunu, doğal yeteneklerini uyaran, hayal gücünü zenginleştiren, bedensel, duygusal ve sosyal gelişimini hızlandıran oyun malzemeleridir.
Oyun gibi, oyuncaklar da çocuğun psikolojik yönden değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Oyun ve oyuncak seçimi çocuğun yaşına, gelişim seviyesine uygun olmalıdır.
Çocuğa oyuncak seçerken, oyuncak hakkında onun da fikrini almak en iyisi olacaktır.
Çocuğun gelişim düzeyini arttıracak, eğitici yönü olan oyuncakların seçilmesi gerekmektedir.
Ebeveynler çocuklarıyla oyun oynamalılar. Bu aralarındaki iletişimi güçlendirecek, çocuklarını tanımalarını sağlayacaktır. Çocukları oyun oynarken, iyi bir gözlemci olmalıdırlar.
Çocuğun kurduğu ilişkiler, kendi ruhsal dünyası, hayal kırıklıklarını oyunda görmek mümkündür.
Aile ve eğitimcilerin yaptıkları hatalardan birisi de, okul çağı başlayan çocuğun oyunla bağının bittiği düşüncesidir. Oyun, çocuğun gelişimi açısından o kadar değerlidir ki, çocuk ruh sağlığı sevgi ve oyun olarak tanımlanmaktadır. Okul döneminde belki oyun süreleri azalacaktır fakat kesinlikle oyun çocuk için bitmeyecektir.
Ebeveynlerin çocuklarına vermek istedikleri mesajları oyun aracılığıyla birlikte oynadıkları oyunda vermeleri daha kolaydır.
Çocukla iletişimin ilkeleri neler olmalıdır?
Çocuk sahibi olmak, her anne-babanın yaşamındaki dönüm noktasıdır. Bu mutluluk kişinin yaşayacağı en mükemmel duygudur. Her annebaba çocuğu için her şeyin en güzelini ister kuşkusuz.
Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi, anne-babanın bu role hazır olması ve çocuk eğitimini bilmesine bağlıdır. Öncelikle eşler evlilik ilişkilerini değerlendirmeli, ebeveynliğe hazır olup-olmadıklarını tartışmalı, sonra çocuk sahibi olmaya karar vermeliler. Bu tartışma kişilerin özgüveni, evliliğe yükledikleri anlam, eşlerin birbirinden beklentileri güven duygularını kapsamalıdır.
Yapılan en büyük hatalardan biri, evliliği kurtarmak, eve bağlamak hedefiyle çocuk sahibi olma kararı almaktır.
Çocuğun dünyaya gelmesiyle, ailenin yaşam tarzı değişecektir. Bu değişimin sağlıklı oluşması önem taşımaktadır. Günümüzde pek çok klinikte etkili anne-baba olmak, iyi anne-baba olmak gibi çalışmalar
yürütülmektedir. Amaç, ebeveynlerin çocuklarını tanımaları ve onların bilişsel, sosyal, duygusal gelişimlerinin en sağlıklı biçimde oluşması için imkan sunmalarını sağlamaktadır.
Ebeveynlerin çocuklarıyla konuşurken kullandıkları dil çok önemlidir. Duygularımız doğaldır, birbirlerinin duygu ve düşüncelerini sözel ifadeler ve beden diliyle algılarız. İletişim, kişilerin birbirlerine (bilinçli ya da
bilinçsiz olarak) duygu ve düşünceleri aktardıkları süreçtir.
Çocuğuyla güçlü iletişim kurmanın birinci basamağı, onun duygularını ve düşüncelerini olduğu gibi kabul etmek ve dinlemektir. Dinleme, etkin dinleme (katılımla dinleme), pasif dinleme (edilgin dinleme), kapı aralayıcı mesajlarla dinleme şeklinde olur.
Pasif (edilgin) dinleme; herhangi bir yorum katılmadan, jest ve mimiklerle çocuğunuzu dinlediğinizi hissettirmeniz şeklindedir.
Etkin dinleme (katılımlı), söylediği sözleri açarak tekrar etmek ve kendi çözümlerini bulmasında yardımcı
olmak şeklindedir.
İletişimde insanın duygularını doğru ifade etmesi kuşkusuz çok önemli. Bize “Ben sen dili”nin ne olduğunu anlatabilir misiniz?
Ben dili, bireyin karşılaştığı davranış ve durum karşısında bireysel tepkisini, kendi duygu ve düşüncelerini açıklayan ifade şekline denir. Kendimizi “ben”li cümlelerle anlattığımız zaman karşımızdakini incitmemiş, fakat kendi mesajlarımızı da vermiş oluruz.
“Sen” dili suçlama içerir ve karşımızdaki kişi doğal bir savunmaya geçer.
Dolayısıyla sonuç anlaşılamama, tartışma, kavgaya kadar gidebilir.
Sen ve ben diline örnek vermek gerekirse;
Sen dili: Sen hatalısın! Çok yanlış davranıyorsun!
Ben dili: Senin bu davranışın beni incitti, üzüldüm! şeklinde ifade edilebilir.
Aynur Hanım Çocuklarımızla iletişimi engelleyici etmenler nelerdir?
Önemli bir soru bu Uğur Bey. Öğüt vermek, çözüm getirmek, kendi düşüncelerimizle yönlendirmek.
Yargılamak, eleştirmek, kıyaslamak.
Sürekli sorular sormak, incelemek.
Teselli vermek veya çocuğunuzun anlatmaya çalıştığı konuyu değiştirmek.
Etiketlemek, tahlil etmek.
Çocuğumuzla başarılı iletişim kurmak için neler yapmalıyız? Bu konuda neler önerirsiniz?
Çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamayı yani empatik yaklaşmayı öneririm öncelikle. Çocuğa saygı duymak, gerçekçi ve doğal davranmak onu dinlemek çok önemli. Onunla göz teması kurmayı unutmayarak bunu yapmalıyız ve mutlaka dokunsal teması artırmak durumundayız. Nerede, ne zaman, nasıl, ne söyleyeceğimizi iyi belirlememiz ve akıcı, sade bir dil kullanmaya çalışmayı da ilave etmeliyim.
Yaramaz çocuk var mıdır Aynur Hanım?
Bu, ailenin ve çevrenin normlarına da bağlı bir konu. Yaramaz çocuk hareketli olan ve/ veya
kurallara uymayan çocuklar için kullanılıyor genellikle. Ailenin tutumlarını öncelikle tanımak gerekli.
Klinik çalışmalarımızda eleştiri-yargılama-kıyaslamayı fazla kullanan veya fazlaca toleranslı ailelerin
çocuklarında birtakım davranış sorunları görebilmekteyiz. Çocuk için kritik dönemler ve olaylar vardır. Bu durumlar çok iyi izlenmeli ve doğru yaklaşımlar belirlenmelidir. Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Bozukluğu’nda da çocuğun aşırı hareketliliği, yaramazlık olarak nitelenebiliyor. Bunu profesyonel olarak belirleyebilecek kişi bir psikiyatrist olacaktır. Çocuğun davranış değişimleri varsa veya ailenin çözemediği derecede sorunlar yaşanıyorsa bir uzman yardımı gereklidir. Bu çalışmaların psikiyatrist, bazı durumlarda nörolog, psikologtan oluşan bir ekip tarafından yapılması ve aile-okul-tedavi ekibi-çocuk dörtgeni ile çözülebileceği unutulmamalıdır. Artık yaramaz çocuk tanımının değiştiğini söyleyebiliriz.
Çocuğun öğrenme taklit etme süreçleri nasıldır? Çocuklarda anne baba rollerine karşı yaklaşım nasıl olmaktadır?
Çocuk model alarak büyür. Buna biz identifikasyon (model alma) diyoruz. Özellikle kız çocukların anneyi, erkek çocukların babayı, okul döneminde öğretmeni, sevdikleri bir kahramanı, ablayı-ağabeyi model aldıklarını görüyoruz. Doğru modeller, çocuğun kişilik gelişimini olumlu etkilerken, yanlış model ya da davranışların, çocuğun gelişimini olumsuz etkilediğini biliyoruz.
İdentifikasyon eksikliğinde çocuğun cinsel gelişimiyle ilgili sorunlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin, baba yokluğunda, çocuğun yaşamında erkek modeli yoksa, sürekli anneyle birlikteyse anneyi model almaya başlayan erkek çocukta cinsel seçimle ilgili sorunlar görülebilmektedir. Çocuğa taklit etme fırsatı verilmelidir. Annesinin topuklu ayakkabılarını giyme-süslenme davranışı kız çocuklarında doğal bir davranıştır. Anneyi taklit ediyordur. Bu davranışın engellenmesi değil, çocuğu bilgilendirerek, en azından evde bu davranışa izin verilmesi gereklidir.
Klinik pratiğinizde en çok rastladığınız yanlış anne baba tutumları nelerdir?
Anne-babanın farklı mesajlar vermeleri, tutumlarının farklı olması, kararlı olmakta zorlanmaları, okul yaşantısı ile birlikte çocuğun oyun yaşantısının bitmesi gerektiğine inanılması, kardeşlerle veya arkadaşlarıyla çocuğun kıyaslanması, aile içi şiddet, toleranslı ya da baskıcı tutumlar, çocukla empati kurulamaması, anne-babaların çocuğu anlamamaları, ödülün ya da cezanın fazla ve yanlış kullanılması, aile büyüklerinin müdahaleleri, çocuktan beklentilerin, çocuğun kapasitesi veya gelişim dönemine oranla yüksek olması gibi yanlış tutumları sıkça gözlüyoruz. Çalıştığım popülasyon çoğunlukla özel eğitim gerektiren çocuklar. Öğrenme güçlüğü yaşayan veya zekâ engeli olan bir çocuktan beklememiz gereken becerilerin farkında olarak beklenti düzeyimizibelirlemeliyiz. Bu konuda ailelerle çalışmalarımızneticesinde olumlu yaklaşımları genellikle oluşturuyoruz.
Aile içinde ebeveynlerin kız ve erkek çocuklarına yaklaşımında farklılıklar olmalı mıdır?
Tutumlar anlamında hayır. Fakat model almanın önemi üzerinde durduk. Anne-babaların kız ve erkek çocuklarıyla geçirdikleri özel zamanlarda yapacakları etkinlikler, seçecekleri oyunlar ve ayrıca çocukların yaşlarının farklı olması duru-munda çocuktan beklentiler ve yaklaşım şekilleride farklı olabilecektir.
Çocukta cinsel kimliğin oluşması sırasında ailenin nelere dikkat etmesi gerekir sizce?
Model alma en önemli unsur. Çocuğun doğru modellere sahip olması gerekli. Cinsel kimliğin oluşma aşamasında bunun öneminden bahsetmiştik. Çocuk kendi bedenini tanıma aşamasın-dan sonra karşı cinsin bedenini merak eder. Bu merak duygusundan dolayı anne-babanın bede-nini gözleme, merak etme, davranışları gözlenmekte, cinsellikle ilgili sorular artmaktadır. Bu, doğal bir süreçtir. Çocuğun cinsel gelişimi açısından yaşanması gereken bir durumdur. Ailelerin çocuklarının soruları karşısında bazen yetersizkaldıkları ya da nasıl yaklaşacaklarını bilemediklerini görüyoruz. Çocuğa cinsellikle ilgili yaşına ve gelişimine uygun açıklamalar yapmak ve sorularını rahatlıkla ailesiyle paylaşabileceği güveni verilmelidir. Çocuğun sorularına cevap vermemek kadar, erken ve kapsamlı açıklama yapmak da sakıncalı olabilmektedir.
Çocuklarda yemek yeme çok büyük sorunher zaman. Anneler ellerinde tabak ile çocuk peşinde dolaşırlar. Bu duruma ne diyorsunuz?
Bu konuda aile tutumlarından bahsedeceğim yine. Çocuğun özbakımı ile ilgili becerileri kazanması yönünde ailenin çaba göstermesi, çocuğun özgüveni açısından gereklidir. Korumacı tutumlara sahip, endişe düzeyi yüksek ebeveynlerde bututumla daha sık karşılaşıyoruz. Eğer çocuğun yemek yememesi fiziksel bir sorundan kaynaklanmıyorsa, bu alışkanlıkla ilgilidir. Çocuğun tutumlarını bizim tutumlarımız belirliyor.
Çocukların yurdumuzda yeterince özgüvene sahip olduklarını düşünüyor musunuz?
Aileler son yıllarda daha bilinçli. Psikiyatri-psikoloji -eğitim programlarının ailelerin okumaya eğiliminin artması ile toplumun çocuk eğitimi konusunda daha bilinçli tutumlar benimsediğini gözlüyorum. Psikiyatrik yardım alma oranı sonyıllarda arttı. Bunun nedeni, önceki yıllarda toplumun psikiyatrik yardıma bakış açısı olumsuzken, şimdi gerçekten ihtiyaç olduğuna inanmaya başlanılması diye düşünüyorum. Bu bilinç, ailelerin de doğru tutumlar benimsemesi dolayısıyla çocukların daha özgüvenli yetişmelerine olanak sağlıyor.
Televizyona teslim edilen çocuklar, yarınlarında nelerle karşılaşırlar?
Televizyonun eğitici ve eğlendirici özellikleri nedeniyle çocuk gelişimine faydaları var kuşkusuz. Fakat çocuğun izleyeceği programlar ebeveynler tarafından yönlendirilmeli ve kontrol edilmelidir. Yasağın fazlaca konulmasını da sakıncalı buluyoruz. Çocuğa doğruyu yanlışı bilgilendirerek biz öğreteceğiz. Son yıllarda müzik kanalları sendromundan bahsedildiğini belki duymuşsunuzdur. Çok küçük yaşlardan itibaren günün büyük bir kısmını televizyon karşısında geçiren çocuklarda iletişim bozuklukları gözlendiği, ortaya atılan tezlerden biri. Çocuğun sosyal gelişimi açısından ebeveynleriyle yaşıtlarıyla iletişimde bulunmaya ihtiyacı var. Çocuğun günlük progra-mı olmalı. Mutlaka bu programda iletişimeönemli bir zaman dilimi ayırmalı diye düşünüyo-rum. Aynı sorun bilgisayar oyunları ve internet için de geçerli tabii.
Çocukların fikirlerine müracaat etme yaşıve şekli nasıl olmalıdır?
Küçük yaşlardan itibaren çocuğun fikrini ala-bileceğimiz konular vardır. Küçük yaşlarda oyuncak-oyun seçimi gibi konular, daha sonraki yaşlarda aile içi toplantılarla iletişimin artırılması ve evle-aileyle ilgili pek çok kararda çocuğun fikrinin alınması gibi. Tabii, her konuda olduğu gibi özel konular ve sınırlar anne-baba tarafından belirlenmek kuralıyla uygulama yapılmalı.
Siz çocuklar üzerinde çalışan uzman bir psikologsunuz. İyi bir çocuk yetişmesi için ne-ler önerirsiniz?
Tüm bu önerilerimiz bütününde, tekrar vurgulamak istediğim; aile içi iletişimin kaliteli olması, ailenin kullandığı iletişim dilinin sağlıklı olması, etkili iletişimin anne-baba tarafından kullanılması, çocukla empati kurulması, çocukluk gelişim dönemlerinin bilinmesi, iyi gözlemci olabilmek, çocuğu anlamaya çalışmak, çocuğa zengin uyaran sunmak, gelişimin bir bütün olduğunu ve çocuğun becerileri gelişim döneminin gerektirdiği derecede kazanabileceği unutulmamalı. Tüm anne-babalar en iyiyi yapmaya çalışıyorlar kuşkusuz. Fakat farkında olmadan ya da bilinçli tutumları bilmediğimiz durumlarda çocuk eğitimindehatalar yapabiliyoruz. Bu hataları yapmamak, enaza indirmek için, ebeveynlere sürekli okumalarını, araştırmalarını, tartışmalarını ve iyi gözlemci olmalarını öneriyorum
Söyleşi: Uğur İlyas Canbolat
http://www.diyanet.gov.tr/DIYANET/2006aylik/ocak/aylik/Diyanet.html
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.