->
Bazı bilimsel araştırmalara göre, mistik deneyim olarak tanımlanan tanrı ile temas kurma ve birlik olma hissinin, beyin metabolizmasında değişikliklere neden olduğu bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. İkinci hipoteze göre ise din insan beyni dini inancı oluşturma kapasitesine sahip olduğu için vardır” dedi. Dr. Ertuğrul Eşel, AA muhabirine dinle beyin arasındaki araştırmaları ile ilgili yaptığı açıklamada insanların dini inançlarının temelinde bazı biyolojik nedenlerin yatabileceğini belirtti.
Dinin, kısaca doğaüstüne inanma olarak tanımlanabileceğini ifade eden Eşel, insanların doğaüstüne inanmasının esas kaynaklarının rüyaların izahı, ölüm korkusu ve ölüm olgusunun açıklanmak istenmesi ve mistik deneyimler olduğunu kaydetti.
Dini inançla ilgili iki tür zihinsel hipotez bulunduğunu vurgulayan Eşel, “Bu hipotezlerden birincisine göre dini inançlar ihtiyaçtan kaynaklanıyor ve din insanlarda ölüm korkusunu azaltmak için gelişiyor
Birçok araştırmada dinin insan beyninin kapasitesi ile ilişkilendirildiğine dikkati çeken Eşel, şunları söyledi:
“Bu tür araştırmalara göre, dini inançların oluşmasında insanların (zihin okuma yeteneği) etkilidir. Bu yetenek, evrimsel olarak modern insanın (homo sapiensin) ortaya çıkması ve özellikle ön beyin yapılarının gelişmesinden sonra kazanılmıştır ve insanı tehlikelerden korumaya yöneliktir. Zihin okuma yetisi sayesinde insan, başkasının niyetini, düşüncesini ve bir sonraki eylemini tahmin edebilir. Dini inancın da yaklaşık 70-80 bin yıl önce, insanda başkalarının niyetini anlamak amacıyla beynin gelişmesinin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmış olabileceğini ileri sürenler var. Yine bu zihin okuma sayesinde çoğu kültürde, doğaüstü inançlar güneş, yıldız veya hareketli varlıklarla ilişkilidir.
Meyvelerde veya çeşitli bitkilerde Allah adını, Meryem’in gözlerini, bulutlarda azizlerin yüzünü görmenin nedeni de budur.” Yaklaşık 70-80 bin yıl önce insanın soyut düşüncesinin bir patlama gerçekleştirdiğini, bu dönemde insanda sembolik düşünme, resim sanatı veya alet yapımı gibi konularda ani ilerlemeler gözlendiğini vurgulayan Eşel, din olgusunun da aynı dönemlerde ortaya çıkmaya başladığını, buna göre dinin insanın beynindeki soyut kavramsal gelişmenin sonucu kabul edilebileceğini kaydetti.
TANRI İLE TEMAS HİSSİ BEYİN METABOLİZMASINI ETKİLİYOR
Dini inançlarla ilişkili olsun ya da olmasın mistik deneyimlerin de insan beyninde bir karşılığının olduğunu ve bunun son yıllarda gelişen işlevsel beyin görüntüleme teknikleri ile daha iyi anlaşılmaya başladığını belirten Eşel, şöyle devam etti:
“Mistik deneyim, tanrı ile temas kurma ve birlik olma deneyimidir. Tüm peygamberler, vahiy almak için ya da sırra ermede bunu kullanırlar. Mistik deneyim sırasında beyin metabolizmasında değişiklikler olur. Mistik deneyim sırasında beynin frontal (ön) yapılarında kan akımı değişiklikleri olur, bunun mistik deneyim sırasında yaşanan (ego sınırlarının silinmesi ve evrenle bütünleşildiği hissi)’ne neden olduğu ileri sürülmektedir. Bu sonuçlara göre, dini inanca sahip olmanın insan evriminde avantajlar sağlayıp sağlamadığı tartışmalı olsa da, en azından dinin insan beyninin nöral yapılanması ile ilişkili olduğu ileri sürülebilir. Yani dini inanış sadece insan psikolojisi ile ilgili değil, aynı zamanda beynin biyolojik yapısı ile de ilgili bir olgudur.”
Tevfik Işık
KAYNAK: http://www.milliyet.com.tr/
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.