->
Her bitkinin bilimsel yönden desteklenen yararlarının yanında zararları da bulunuyor. Erdem Yeşilada, “Saha çalışmaları, günde 3 fincan kahve tüketiminin çeşitli etkenlerin yol açtığı karaciğer harabiyetini önlediğini gösteriyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Yeşilada, kahve tüketimi arttıkça siroz riskinin de azaldığını söyledi
Kullanılan ilaçlar, tüketilen bitkinin miktarı ve güvenliği gibi unsurlar, alınacak sonucu doğrudan etkiliyor. Örneğin kahvenin birçok sağlık sorununa iyi geldiği bilimsel yönden gösterilmiş olsa da kafeinmide asidini artırdığı için ülser ve gastrit hastalarında birtakımsorunlara yol açabiliyor. Yazı dizimizin bu son bölümünde bitkilerin şifa veren yönlerine değinmeyi sürdürürken, olası risklerine de dikkat çekiyoruz.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi AnabilimDalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, son yıllarda yürütülen bilimsel çalışmaların, kahvenin bazı kronik hastalıkların gelişimini önlediğini gösterdiğini söylüyor. Soğuk ya da sıcak kahve tüketiminin, karaciğer işlevleri üzerinde de olumlu etkisi bulunuyor. “Saha çalışmaları, günde 3 fincan kahve tüketiminin çeşitli etkenlerin yol açtığı karaciğer harabiyetini önlediğini gösteriyor” diyen Yeşilada, araştırmaların kahve tüketimi arttıkça siroz riskinin azaldığını, ancak kafein taşıyan çay ve diğer içeceklerin aynı etkiyi göstermediğini ortaya koyduğuna dikkat çekiyor. Japonya’da yapılan bir saha çalışmasında ise kahve kullananlarda karaciğer kanseri riskinin daha düşük olduğu gözleniyor.
ENERJİ VERİYOR
Kahvenin, bileşiminde bulunan kafein türevleri nedeniyle enerji verici özelliği bulunuyor. Genel kanı, taşıdığı bu bileşenlerin yüksek tansiyon hastalarında tansiyonu yükselttiği yönünde olsa da, bu konuda yapılan bilimsel nitelikteki klinik çalışmalar çelişkili sonuçlar veriyor. Bazı çalışmalarda kahvenin kan basıncında hafif bir yükselme yaptığı bildirilirken, bazılarında herhangi bir değişikliğe yol açmadığı rapor ediliyor. Kahvenin yapılan farklı bir çalışmada ise sanılanın aksine tansiyonu düşürdüğü gözleniyor. Bu farklı etkilerin, değişik kahve tiplerinin taşıdığı kafein oranlarının farklı olmasından kaynaklandığı belirtiliyor.
EN YÜKSEK KAFEİN ORANI
En yüksek kafein oranının (yüzde 15 kadar) “çözünür kahvede” çıktığı belirtiliyor. Bu anlamda Türk usulü kahve yüzde 10.1 ile birinci sırayı alırken, Amerikan kahvesindeki kafein oranının yüzde 6.4 olduğu, en düşükmiktarın yüzde 5.6’yla Arap kahvesinde bulunduğuna dikkat çekiliyor. Ancak Arap kahvesi koyu kıvamda hazırlandığı ve daha yüksekmiktarda kahve kullanıldığı için tüketilmesi halinde vücuda diğer kahve çeşitlerine göre iki kat fazla kafein alınıyor.
KALP HIZINDA %15’LİK DÜŞÜŞ
Kahve içildikten sonra, gerek normal tansiyonlu gerekse hafif yüksek tansiyonlu gönüllülerde bir saat içerisinde kan basıncı ve kalp hızında yüzde 10- 15 arası bir düşüş gözleniyor. Kahvenin bu etkilerinin, orta derecede yüksek tansiyon hastalarında daha belirgin olduğu belirtiliyor. Araştırmacılar kahvenin kan basıncını düşürücü etkisinin, kahve içerisinde bulunan polifenolik yapıdaki flavonoit grubu polifenolik bileşenlere bağlı olabileceğini ileri sürüyor. Diğer yandan, kafein,mide asidini artırdığı için gastrit ve ülser hastalarında sorunlara yol açabiliyor.
MEYAN ‘YILIN BİTKİSİ’ SEÇİLDİ
Almanya’nın Würzburg Üniversitesi’nde düzenlenen uluslararası bir toplantıda, meyan bitkisinin “yılın bitkisi” seçildiği bildirildi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şengül Karaman, meyan bitkisinin yüzlerce yıldır boğaz ağrısı, öksürük, ses kısıklığı ve astım gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığını söyledi. Karaman, “Meyanın kanser hücrelerinin çoğalmasını engelleyici etkisi var. Meyanköklerinin amorfrutin içerdiği tespit edildi ve bu madde köklerden izole edilerek doğal diyabet önleyici olarak kullanılabilir. Meyankökünün karaciğer enzimlerini düzenleyici etkisi de araştırılmakta” dedi.
TARÇIN KAN ŞEKERİNİ DÜŞÜRMEYE YARDIMCI
Tarçının sağlığımız üzerinde önemli yararları bulunuyor. Çeşitli kaynaklarda; sindirimi kolaylaştırdığı, karın sancısını giderdiği, sürekli diyare durumu, soğuk algınlığı, romatizma, böbrek hastalıkları, yüksek tansiyon ve kadınlarda bazı jinekolojik şikâyetler üzerinde etkili olabileceğine dair kayıtlar bulunuyor. Tarçının en popüler etkisinin kan şekerini düşürmesi olduğuna dikkat çekiliyor.
ŞEKER İLAÇLARI KADAR ETKİLİ
Bu konuda yapılan çalışmalarda, olumlu ve olumsuz sonuçlar bildirilmesi kafaları karıştırmasına rağmen, tarçının içinde bulunan, “Sinnamil aldehit”in, klinik olarak şeker ilaçları kadar etkili olduğu gösteriliyor. Deneysel çalışmalarda gözlenen diğer önemli bulgunun ise diyabetlilerde kan kolesterol ve trigliserit seviyelerinde sağlanan belirgin derecede azalma ile iyi kolesterol (HDL) düzeyinin yükselmesi olduğu belirtiliyor. Tüm bu nedenler, tarçına günlük diyetimizde; çay formunda ve toz baharat olarak sıkça yer vermemizi gerektiriyor.
MAYDANOZ DÜŞÜK RİSKİNİ ARTIRIYOR
Günlük beslenmede kullanılan çok sayıda baharat veya sebze, fazla miktarda tüketildiğinde, rahim hareketlerini artırarak düşük riskine yol açabiliyor. Örneğin maydanozun yapraklarında bulunan, “Apiol”ün düşük riskini artırabilen bir madde olduğu, bu nedenle, hamilelerin bol limonlu maydanoz salatası yemeden önce bu gerçeğin farkında olmaları gerekiyor. Rahim hareketlerini artıran çok sayıda baharat ve sebze bulunuyor. Fesleğen, tarçın, kereviz, rezene, sarmısak, mate çayı, kekik, zerdeçal, ısırgan, nane, biberiye, adaçayı, safran ve papatyanın bunlara örnek verilecek besinler arasında bulunduğu belirtiliyor. Bu noktada anahtar kelimenin, “Miktarı abartmamak” olduğuna dikkat çekiliyor. Örneğin sarmısak, gıdalarda kullanıldığında herhangi bir risk nedeni değilken, tansiyonu düşürmek ve serum lipit seviyesini dengelemek amacıyla tedavi edici miktarlarda kullanıldığında düşük riskini artırabiliyor.
HAMİLELİKTE TÜKETİLEN BİTKİLERE DİKKAT!
Hamilelik döneminde en sık bildirilen sorunların; sabah bulantıları, yorgunluk, sindirim sorunları, mide yanması, kabızlık, üriner enfeksiyon ve soğuk algınlığı olduğu belirtiliyor. Bunların dışında anne adayının diyabet veya kalp-damar hastalıkları gibi süreğen veya geçici durumlar için kullanmak zorunda oldukları ilaçlar bulunuyor. “Hamilelik döneminde kullanılacak ilaçların olası risklerini; artan düşük tehdidi ve ceninde yol açabileceği anomaliler olarak gruplandırabiliriz” diyen Prof. Dr. Erdem Yeşilada, bu konuda özellikle ilk üç aylık dönemin son derece önemli olduğunu belirtiyor.
ZENCEFİL HAMİLELİK BULANTILARINA BİREBİR
Zencefil hamilelik döneminde bulantıların önlenmesi için güvenle kullanıldığına dikkat çekiliyor. Ancak günlük miktarın bir gramın üzerine çıkması düşük riskini artırabiliyor. Hamileliği sırasında yüksek miktarda çemen tohumu (günlük 30 gram) tüketen kadınların bebeklerinde, doğuştan yarık damak, beyinde aşırı sıvı toplanması ve omurilik sorunları gözlenebileceği bildiriliyor.
KEDİOTU KÖKÜ İLE UYKUSUZLUĞA SON
Bitkisel ilaçların en etkili olduğu alanlardan birinin, uyku sorunlarının tedavisi olduğu ve bu amaçla yararlanılabilecek bitkilerin genellikle çay formunda tüketildikleri belirtiliyor. Bu çayların yatmadan önce veya gün içerisinde birkaç kez içilmesi öneriliyor. Kediotu kökünün bu konuda en etkili bitki olduğuna dikkat çekiliyor. Ancak hoş olmayan kokusu nedeniyle bazen çay olarak tüketilmesinde zorlukla karşılaşılabiliyor. Bu sorunun varlığı halinde, eczanelerde kediotu (valeryan) kökü özütü taşıyan kapsüllerin kullanılması öneriliyor.
Prof. Dr. Erdem Yeşilada, bu konuda oğulotunun da (melisa) son derece güvenilir bir bitki olduğunu ancak piyasada gerçek oğulotu bulmanın çok zor hale geldiğini söylüyor. Uykusuzluk sorununun çözümünde etkili olan şerbetçiotu ise genellikle diğer bitkilerle karışım halinde kullanılıyor. Pasiflora ve lavanta çiçeği de yine etkili bitkiler arasında yer alıyor. Bu bitkilerin kişilerin tat beklentilerine göre değişen oranlarda karıştırılmasıyla hazırlanan çaylar, uykusuzluk sorununun giderilmesine önemli katkı sağlıyor.
Depresyon tedavisinde en etkili bitkinin sarı kantaron olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erdem Yeşilada, bu bitkinin etkinliğinin, hafif ve orta derecedeki depresyonlarda deneysel ve klinik olarak ortaya konduğuna dikkat çekiyor. Başarılı uygulama için öncelikle depresyonun derecesinin doğru belirlenmesi, dozunun uygun ayarlanması ve standart sarı kantaron özütü taşıyan ilacın seçimi gerekiyor. Sadece sarı kantaron çayı içerek olumlu sonuç almak mümkün olmuyor. Sarı kantaron, diğer depresyon ilaçlarına oranla yan etki bakımından güvenilir bir bitki olmasına karşın bazı ilaç etkileşimleri nedeniyle bilinçli kullanılması gerekiyor. İlaç tedavisi uygulayanların, sarı kantaron kullanımları sırasında ilaç miktarına ilişkin doz ayarlaması yapmaları çok önemli bulunuyor. Organ nakli yapılan hastaların da sarı kantaron kullanmamaları öneriliyor. Kalp hastalarının dijital glikozitler ya da kan sulandırıcı ilaç kullanmaları halinde dikkatli olmaları, bu bitkinin depresyon ilaçlarıyla birlikte kullanılması durumunda ise miktarının ayarlanması gerekiyor.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.