->
Akut hastalık durumunda bedensel hastalığın şiddetine göre çocukta ağrı, uyku ve iştah bozuklukları oluşacaktır. Bedensel hastalığı olan bebek, çocuk, ergen ve ailesinin ruhsal açıdan değerlendirilmesi ve desteklenmesi konsültasyon liyezon psikiyatrisinin ilgi alanına girmektedir.
Uzun süreli fiziksel hastalık; çocuğun içinde bulunduğu bilişsel, sosyal ve ruhsal gelişim evrelerine göre farklı etkiler yapar. İlk evrede şaşkınlık ve inkar, ikinci evrede ise kızgınlık ve içerleme görülür. Hastalık tanısını öğrenen çocuk değişik evrelerden geçer. Uygulanan tedavi çocuk için hoş olmayabilecek, çocukta tedirginlik, sinirlilik ve huy değişimi ortaya çıkacaktır
Kendini suçlama, uyum sorunları ve depresyona kadar uzayan tepkiler ortaya çıkabilir. Gelişim dönemlerine göre hastalığa ve hastaneye yatışa tepkiler değişmektedir:
Bir yaşına kadar; anneden ayrılmaya, düzen değişikliklerine tepkiler, yeme ve uyku düzensizlikleri, anaklitik depresyon.
1-3 yaş; ayrılma anksiyetesi ile ilgili belirtiler (ağlama, tepinme, karşı koyma, aşırı uyum, içe kapanma ve psikosomatik belirtiler).
3-6 yaş; hasta olma, hastaneye yatma suçluluk, ceza, hastalık ve ölümle ilgili gerçekdışı fantezi ve korkulara neden olur, bedenlerine zarar verileceği kaygısı, terkedilme duyguları, regresyon ve saldırgan davranışlar görülebilir.
6-12 yaş; hasta olma, hastaneye yatma ilgilerinin azalmasına, ders başarılarının düşmesine neden olur. Hastalık ve sakat kalmayla ilgili kaygılar kendini beceriksiz ve farklı hissetme, tedaviye direnç ve saldırgan tutumlar, arkadaş ilişkilerinde soyutlanma, içe kapanma, depresyon, tikler, kekemelik gibi belirtiler görülebilir.
Ergenlik döneminde; hastaneye yatış bağımsızlığın engelenmesi olarak değerlendirilmekte, güvensizlik, yetersizlik, güçsüzlük duyguları, daha sonra da şiddetli depresyon ortaya çıkmaktadır.
Çocuğun hastaneye yatırılma zorunluluğu ortaya çıktığında çocuğun ruhsal gereksinimleri açısından, bebekler ve küçük çocuklar anneleri ile yatırılabilmelidir, ziyaret saatleri sınırlanmamalı, aile ile çocuğun birlikte olduğu süre artırılmaya çalışılmalıdır. Çocuğa yapılacak ağrılı işlemler anlayacağı bir dille anlatılmalı ve tepkisi hoş karşılanmalıdır. Bu sırada ailenin hastanede olması yeğlenmelidir. O anda olmasalar bile işlemden önce ya da sonra çocukla birlikte olmalıdırlar. Ailesi uzakta olan, ziyaretçisi olmayan çocuklar için telefon ile iletişim kurmaları sağlanabilir ya da sağlık çalışanlarından çocuğa yakın olan birinin ziyaretçi yerini alması istenebilir. Hastanede kalan ya da sık sık hastaneye gelen annelerin birbirleri ile görüşmelerine olanak sağlanmalıdır. Bu grup toplantıları biçiminde duygu ve deneyimleri paylaşmak şeklinde de olabilir.
Bir çocuğun ya da gencin diabet ya da kronik böbrek hastalığı gibi uzun süreli bir sağlık sorunu, yalnız kendisini değil; ailesini, okulunu, arkadaşlarını, öğretmenlerini ve hatta komşularını bile etkileyecek bir soruna dönüşebilmektedir. Bu nedenle doktor-hasta-aile işbirliği yanında hastanın eğitimi önem kazanmaktadır. Bu eğitim programlarında amaç hastalığın nedenleri ve tedavinin gereklilikleri hakkında hasta çocuğa bilgi vermek ve hastalığı boyunca ortaya çıkacak sorunlarla başa çıkma yollarını öğretmektir.
Bebeklerin ve küçük çocukların hastalık ve tedaviye ilişkin olayları akıllarında tutması söz konusu değildir. Yalnızca deneyimin izlenimlerini hatırlarında tutabilirler. Özellikle hastalığa ilişkin deneyim çok etkileyici ve yineleyici olduğunda bebeğe ve küçük çocuğa olumsuz etkileri olabilecektir.
Dokuz yaş altındaki çocuklar uzun süreli konuşmaları dinleyemezler. Bu nedenle destekleme gruplarında çocuklara resim çizdirilir, kukla oyunları gösterilir, eğitim amaçlı eğlenceli sahne oyunları düzenlenir. Hastalığın teknik yönleri grup içinde oyun şeklinde yaşatılır. “İçinde çok şeker olan yiyecekleri çizelim”, “İçinde hiç şeker olmayanları çiz” gibi eğitim ve duyguların ifadesi için fırsatlar yaratılır. Çocukların yaşı büyüdükçe grubun niteliği değişir. Daha az oyun havasına bürünür.
Çocuklarında bir hastalık belirlenen anne baba da etkilenmekte ve belirli evreler geçirmektedirler. Başlangıçta çocuklarını hastalık nedeniyle kaybedecekleri kaygısı ile belirginleşen şok, akut korku ve anksiyete görülmektedir. Özellikle çocuğun dış görünüşünde hastalığa ilişkin bir belirti yoksa başlangıçtaki bu şok durumunu, tanıya inanmama ya da inkar etme izlemektedir. Bu belirtileri kızgınlık ve içerleme duygusu izlemekte, ardından da eşi ya da kendini suçlama ortaya çıkmaktadır. Sonuçta genel olarak durum kabullenilmekte, ancak çocuğun durumuna göre bir evreden diğerine gidip gelmeler olmaktadır.
Bu süreçte beklenen anne babanın bu evreleri kısa sürede atlatabilmesi ve çocuklarının tedavisi için hekimle işbirliğini sürdürmesidir. Tedavi ekibinin de çocuk ve ailenin ruhsal durumunun farkında olması gerekmektedir. Çocuğun ön plana alındığı ve önemsendiği hizmetlerde verim ve işbirliği artmaktadır.
KAYNAK : SÜREKLİ TIP EĞİTİMİ DERGİSİNİN AĞUSTOS 2000 SAYISINDA YAYINLANAN DR. SELAHATTİN ŞENOLA AİT GÖRKEM BÜYÜYOR BAŞLIKLI YAZIDAN KISALTILARAK HAZIRLANMIŞTIR.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.