Korkularınız Sizi Yönetmesin

Korkularınız Sizi Yönetmesin

Ekonomik krizin ardından, sadece bütçelerimizde değil yaşama bakışımızda da değişiklikler oldu. İş hayatında hepimizi olumsuz olarak etkileyen “korkularımızın” bize yönetmesine izin vermememizi ısrarla öneriyorlar. Krizle birlikte iş kaybetme korkusunu daha fazla duyar olduk. Sürekli bir iyilik hali olmayacağı gibi, olumsuzlukların da sürekli olmadağını söylüyorlar.

Uzmanlar kriz olsa da olmasa da, yaşamımızda sürekli iniş çıkışların olacağı gerçeğini kabul etmemizi öneriyor
Korkularımızın hem yoğunluğu hem sayısı arttı.
Hal böyleyken, işteki durumumuzu gerçekçi bir şekilde değerlendirmenin de zamanı geldi. Acıbadem Sağlık Grubu’nda uzman klinik psikolog olarak görev yapan Duysal Aşkun, günlük iş yaşamının koşturmacası içinde korkularımızı ne kadar büyüttüğümüzün farkına varamadığımızı belirtiyor.
Sorunlara öyle dalıyoruz ki, ne verdiğimiz tepkilerin şiddetinden haberimiz oluyor, ne de sözlerimizin nereye varacağından. Bazen tartışmaları çok şiddetlendiriyoruz, bazen içimize kapanıp “herkes benim düşmanım” diye düşünerek iletişimi koparıyoruz.
Klinik Psikolog Duysal Aşkun, “korkmakla” başlayan ve iletişimsizlikle devam eden sürecin ne kadar zararlı olduğuna değinirken, bazı önemli saptamalarda bulunuyor: “İşyerlerinde çalışanlar arasında ciddi bir güven sorunu var. Ekonomik krizden sonra iş bulma imkanları sınırlandı.
KONTROL KİMDE
Çalışma ortamındaki koşullar da kötüleşti. İnsanlar ellerindeki işlere sağlıksız bir şekilde sarılıyor. Kişinin işine sarılması doğru ve gerekli. Ancak aşırı kaybetme korkusuyla işe sarılmak kişiyi sağlıksız davranışlara sürüklüyor. Konuşmamak kendini açmamak da bunlardan biri. Sürekli saldırı, zarar beklentisi içinde yaşamak çok zor.” Günümüzün büyük bir bölümünü çalışma arkadaşlarıyla geçiriyor olmamızın yarattığı zorlukların başında “aile desteği”nden uzak olmamız geliyor. Yakınlığı telefonla sağlasak da, anlık gelişen olaylar karşısındaki tepkilerimizi analiz etmek, çözüm üretmek bizim performansımıza kalıyor. Duysal Aşkun, korkunun kontrolü altındaki kişilerin “sağlıklı ve olumlu düşünebilme özelliklerini kaybettiklerini belirtiyor.
Aşkun, çalışanlara kendi tepkilerini izleyerek “farkındalık” içinde olmalarını öneriyor ve şunları söylüyor: “Hiçbirimiz bizden kaynaklanmayan dışsal faktörleri değişteremeyiz. Ama verdiğimiz tepkileri değiştirebiliriz. Korkumuzun farkında olmalıyız, bize yaptıklarını da gözönüne almalıyız. Kendimize dışardan bakabilmeyi başarmamız gerekiyor. İnsanlarla iletişimi koparmak çare değil. Herkesin zararlı olması diye bir şey de sözkonusu değil. Açık iletişim kurmak gerekiyor.
KENDİ KENDİNİZE KURMAYIN
Korku, gerginlik, başarma hırsı, mükemmeliyetçilik, başarısız olacağım endişesi kişiyi sağduyusundan uzaklaştırıyor. Bu nedenle saydığımız riskleri göz önünde bulundurup “kendimizi bilmemiz” gerekiyor. Kendimizi bilmek de gün içinde beynimizin içini sakin tutmayı başarıp karşımızdakinin niyetini daha iyi algılamamızı sağlıyor. Aşkun, başkalarının da bizim gibi korktuğunu bu nedenle kendisine başvuran danışanlarına grup terapisi uyguladığını belirtiyor. Grup terapisinde aynı sorunu paylaşan insanlar içlerindekini dökerek “yalnız olmadıklarını” görüyor. Aşkun, verimsiz iletişimin”, “empati eğitimi” ile sona ereceğine inanıyor.
KONUŞMAYANA DESTEK YOK
Konuşmamak insanları yalnızlığa itiyor, konuşmama süresi uzadıkça, araya korkular girdikçe birtakım yükleri hep kendimiz taşıyoruz. Konuşmamak aslında desteksiz kalmak demek. Ailemiz bazen hiç yanımızda olmayabilir. Herkesin bir limana ihtiyacı var, bu liman bazen işyerinden bir arkadaşımız neden olmasın?
Sonuçta işyerinde “herkes kötü” diye bir kural yok. Başkaları hakkında düşünmeye başlamadan ve onları açık açık suçlamadan önce onları daha iyi anlamaya çalışmak gerekiyor. Bazı şeyleri kişisel algılamak insanı yanlışa sürüklüyor, elinde yeterli kanıt olmadan hastalıklı düşüncelere kapılmak da yalnızlığı davet etmekten başka bir işe yaramıyor.
“Ben ne yaptım” demeyin
Büyük kentlerin yoğun iş yaşamı ve trafiği kişileri mecburen “işkolik” yapıyor. Duysal Aşkun, yılların iş koşturmacası içinde hiç “yaşamadan” geçip gittiğini belirterek, şu tehlikeye dikkati çekiyor: “İş dışında da insanın bir uğraşı olmalı. Arkadaşlık ilişkilerine bile hep iş bazlı yaklaşıyoruz. Hayat sadece iş değil, başka yönleri de var hayatın. Dostlarımız arkadaşlarımız var, zaman ayırmak ihmal etmemek lazım. Bir hobi edinmek mutlaka gerekli. Kişinin zihnini dağıtabileceği uğraşları olmalı. Başka insanları göreceği ortamlara girmeli. Değişiklik yapmak önemli. İnsan organizması tek bir şeye odaklı olamıyor. Nefes alamamaya başlıyorsunuz.”
POZİTİF OLMANIN GETİRİSİ
Çevremizdeki herkes “pozitif olmak”tan, “pozitif düşünmek”ten, davranmaktan bahsediyor. Duysal Aşkun’a göre içinde empati olmayan bir kavram bu. Çünkü insanın hayatında tüm olumsuzluklar aynı hizaya gelebiliyor. Pozitiflik bunları yok saymak anlamına mı geliyor? Psikolog Duysal Aşkun, hayatında bazı olumsuzluk yaşayan kişilere “boşver” diyerek yaklaşmanın yanlış olduğunu ısrarla vurguluyor: “Acı çeken bir insana boş ver düşünme bunları, takma kafana demek, onun acılarını hafifletmeye yetmiyor. Ancak yaşadıklarını bizim hafife aldığımız anlamına geliyor. En iyisi hiçbir yorum yapmadan dinlemek, elimizden geliyorsa yardım etmektir.”

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.