->
Güreşçiler üstünlük sağlayamadıklarında bu kural uygulanıyor. Bu yılki festivalde altın kemeri başpehlivanlardan Recep Kara taktı.
ÖZKAN GÜVEN / STAR GAZETESİ
ozkguven@gmail.com
Edirne’de yapılan tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde artık kura sistemi var. Futbol kadar olmasa da Türkiye’de her zaman büyük ilgi gördü bu ata sporu. Kısa çöpü çeken ve altın kemerden olan Şaban Yılmaz’ın milyonlarca insanın gözü önünde hıçkıra hıçkıra ağlayışı hala belleklerde… Yılmaz kurayı tombalaya benzetiyor ve ‘Burası er meydanı tombala yeri değil’ diyor
Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri 1357’de Rumeli’de doğdu ve günümüze kadar uzanan geçmişiyle en eski güreş festivali oldu
Recep Kara’nın altın kemere giden yolunda bir rakibi vardı ki televizyonlarından izleyen milyonlarca kişiyi duygulandırdı.
Yılların güreşçisi Şaban Yılmaz çeyrek finalin belirleneceği maçta Kara ile karşılaşıyordu. Herkes bunun erken final olduğunu düşünmüştü. Kazanan çeyrek finalistti. Çekişmeli geçen maçta normal süre içerisinde üstünlük kuramayan başpehlivanlar daha sonra puanlamaya tabii tutuldu. Ancak yine eşitlik bozulmamıştı. İşte bu noktada bu yıl uygulamaya konulan kura sistemi devreye girdi. Kura çekiminde Kara sevinen taraftı. Şaban Yılmaz üzülmenin de ötesine geçti. Çimlere kapanıp adeta çocuklar gibi ağladı. Kimseler onu uzun bir süre teselli edemedi. Kura çekimine isyan etti ve yaşadığı topraklara Samsun’un Uzgur köyüne döndü.
ELLERİM NASIR OLDU
Şaban Yılmaz’ın hayatını biraz anlatalım. Beş kardeşin en küçüğü. Askerden döndükten sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde başpehlivanlardan Vedat Ergin onu yanına aldı. Zaten dereceler de ardı ardına gelmeye başladı. 2003’te final oynadı, 2004’te üçüncü oldu, 2005’te altın kemer aldı. ‘Altın kemerin değerini çok da bilmediğim yıllardı o yıllar’ diyor Yılmaz. Ve bütün bir yıl boyunca köyünde Edirne’deki festivale hazırladığını anlatıyor:
‘Kırkpınar bizim için çok önemlidir. Bütün bir yıl 409 yerde güreşirsiniz ama işin kaymağı, er meydanı Edirne’dedir. Piyasayı burası belirler. Bütün bir yıl boyunca Edirne’ye hazırlandım. Her gün ormanda saatlerce durmadan koşardım. Düşünün nabız 200’e çıkardı; 200! Gerçekten bayılma noktasına geldiğim çok oldu. Sadece altın kemer içindi bunlar… Kışın köye gidip kar suyu girmesin diye ayaklarıma market poşeti geçirir saatlerce koştum. 30 kiloluk dambıllarla haftada üç-dört kez 50 tekrardan beş set ağırlık çalıştım. Ellerimin nasırı hala durur. ‘
EMEĞİM BİR ANDA GİTTİ
İşte hal böyleyken yeni kuralın yani kura uygulamasının bütün bir yıllık emeğini yerle bir ettiğini belirtiyor Yılmaz ve şöyle devam ediyor: ‘Sahaya çıktık. Berabere bitti maç. Önce kurayı Recep Kara çekti sonra ben. O doluyu çekince işte… Dünyam yıkıldı o an… Ağlamaya başlamışım… Ben aslında emeğime ağladım. Emeğimin bir tombala yüzünden uçup gitmesine. Bütün yılımı bir kuraya bağladılar. Çok yanlıştı. Kırkpınar er meydanıdır. Tombala çekilişi değildir. Başpehlivan güçlü, kuvvetli demektir. Beni rakibim değil kumar yendi. Ben ne, anladım bu güreşten?’
ALTIN PUAN OLMALI
Yeni sistemin kaldırılmasını isteyen Yılmaz ‘Milli Takım’da son turnuvada yenişemediğinde maç yarım saat uzatıldı. Sonra penaltılara geçildi. Futboldaki gibi yağlı güreşlerde de böyle kurallar olmalı. Osmanlının torunlarına yakışır kurallar getirilmeli’ diyor. Bu kura sisteminin kaldırılması için uğraşacağını anlatan Yılmaz, ‘Recep de o maçı kaybedebilirdi. Emeği ne olacaktı peki? 50 dakika maç, 10 dakika puanlama. Bunlarda yenişilemeyince altın puanlama olsun. Uzatmalarda ilk sayıyı alan kazansın. Altın gol gibi bir şey olsun’ diye konuşuyor.
Kura ne diyor?
BU yıl getirilen kuranın gerçekte amacı yağlı güreşlerine aslında bira heyecan katmak. Yağlı güreşlerin heyecanını azalttığına inanılan altın puan sistemi kaldırıldı. Başpehlivan güreşlerinde toplam süre 45 dakika oldu. 35 dakika normal müsabaka, 10 dakika puanlama güreşi oldu. Eğer 45 dakika içinde pehlivanlar birbirlerine üstünlük sağlayamazsa başpehlivan kura sistemiyle belirlenecekti.
Cüssem iri ama duygusalım
CÜSSE iri, bir de güç-kuvvet yerinde olunca kuşkusuz ilginç olayların başınıza gelmesi muhtemel olur yurdumuzda. Şaban Yılmaz’ın yaşadığı bir olayı okuduğunuzda şaşırmayacağınıza eminiz. Yılmaz şöyle anlatıyor: ‘Bir gün üç-dört başpehlivan kamp için Kızılcahamam’a gidiyorduk. Sürücü ön tarafta biz de arkadayız ama görünmüyoruz dışarıdan. Üç-dört gencin bulunduğu bir araba yanımızdan geçerken hareket çekmiş. Bizim şoför de sinirlenmiş peşine takılmış. Onlar aniden durdular ve hepsi aynı anda ellerinde alet edevatlarla arabadan indiler.
ÇİZGİ FİLM GİBİYDİ
Bizim indiğimizi fark edince görüntü şöyleydi; hani çizgi filmlerde arkasında toz bulutu bırakıp ayakları görünmeyen çizgi kahramanları var ya… Öyleydi. Nasıl arabaya bindiklerini bilemeden bastılar gaza. Arabada yalnız olduğumda da çok gelir başıma bu türden olaylar. Bir şey derler, küfür ettiklerinde dayanamam. Arabadan çıkarım, o zaman fark ederler boyumuzu posumuzu. Sonra kaçarlar. Ama ben kavgadan nefret ederim. Çözüm değildir. Normal biri ile aramda bir tartışma geçiyorsa ben içimden ondan güçlü olduğunu bilirim. Önemli olan o gücü acımasızca kullanıp kullanmayacağındır. Kendimi çoğu zaman frenlerim. Aslında sakin ve duygusalım, düzenli hayatım var. Sadece antrenman yapmayınca sinirli olurum.’
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.