->
İşte bu tüm bu yargıları tamamen çürüten örnekler de mevcut.
Kimse şizofren hastalarının, topluma yararı olmayan, sanattan ve edebiyattan uzak insanlar olarak düşünmesin. Nitekim dahilik ile delilik arasında ince bir çizgi var diyenleri haklı çıkaracak bir örnek olan dünyaca ünlü şizofren piyanist Davit Helfgott, iki konser için istanbula geldi.
Dünyanın en zor konçertolarını eksiksiz çalıyor
Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak 19 Mayıs 1947’de Melbourne’de doğan David Helfgott, 5 yaşında piyano çalmaya başladı. Bir çok kişi, şizofren hastalarını, sanatsal becerileri olmayan, sürekli bakım ve kontrola muhtaç insanlar olarak düşünür. Şizofren hastası olmak, bir şey başaramamak gibi algılanmamalı
Olağanüstü yeteneği sayesinde kısa sürede dahi çocuk olarak ünlendi. Çocukluk döneminde babası tarafından, başarılı olması yönündeki aşırı baskı yaşadı. Ruh sağlığı yarı yarıya hasar gördü. Müzik başarısı sayesinde Londra’daki dünyanın en prestijli okullarından Kraliyet Müzik Akademisi’ne burs kazanarak girdi. Londra’da tek hayali olan dünyanın çalması en zor piyano eserleri olarak görülen Sergei Rachmaninoff’un 3. Piyano Konçertosu’nu eksiksiz olarak çaldı.
Bu dönemle ilgili Helfgott “Bu büyük bir meydan okuma ve böyle devasa eserleri çalmak çok tatmin edici” dedi. Dünyanın en zor eserlerini eksiksiz çalabilen 3 kişiden biri olan hellgott, tam mesleğinin zirvesine çıktığı aylarda, kaderin garip bir cilvesi olarak şizofreni hastalığına yakalandı.
On iki yıl boyunca akıl hastanesinde yattı
Ünlü piyanist şizofreni teşhisiyle 12 yıl boyunca akıl hastanesinde yattı. Bu süre boyunca doktorlar hastalığın nedenini müzik olarak belirledi ve piyano çalması yasaklandı. Sonunda hastaneden çıktı ve bir barda “kaçık bar piyanisti” olarak çalışmaya başladı. Eşi Gillian sayesinde de tekrardan sahneye dönmeye karar verdi. 1984’te gerçekleştirilen geri dönüş konseriyle dünyanın en önemli piyanistleri arasına girdi. İngiltere’nin ünlü gazetesi The Guardian müzisyenle ilgili “Pavarotti futbol fanatiklerine operayı sevdirdi, David de hayatı boyunca hiç klasik müzik konserine gitmeyecek olan insanlara piyanoyu ve klasik müzigi sevdiriyor. Gerçekten de 12 yıl akıl hastanesinde yattıktan sonra hayata karışan bir adamın müziğini hemen hemen herkes merak ediyor” yorumunu getirdi. Helfgott’ın çalmaktan zevk aldığı müzisyenler arasında Rachmaninov, Listz, Chopin gibi romantik besteciler bulunuyor. Ayrıca “The Last Great Romantic, Rahmaninov” albumü 4 milyondan fazla sattı. Hastalığına ve kullandığı ilaçlara rağmen büyülüyor.
Davit Helfgott, kronik şizofreni hastası olmasına ve defalarca EKT şoku yaşamasına ve uzun yıllardan beri ilaç kullanmasına rağmen hala sanatını dahiyane bir şekilde icra ediyor. Üstelik yıllardır kullandığı ilaçlar bir sürü komplikasyon da çıkarmış durumda. Kronik ilaç kullamına bağlı olarak diskinezi ve akatizi semptomları mevcut. Böyle nörolojik komplikasyonlara rağmen piyano sanatını bu kadar mükemmel icra edebilmesi büyük hayranlık ve şaşkınlık uyandırıyor.
Davit Helfgoot’un hayatı film oldu.
Davit Helfgott’un hayatı konu alan film ‘’Shine’’ ismi ile sahne aldı. Filmde Musevi bir ailenin sıra dışı kabiliyetli çocuğunun müzik yarışmalarındaki başarıları ve babasının aileyi bir arada tutma çabalarının dramatik sonuçlarını anlatılıyor. Shine isminin anlamı olan parlama, filme konu olan David Helfgott’un karanlık dönemden aydınlığa kavuşmasını imgeliyor. Filmin başrolündeki Geoffrey Rush, Shine için piyano dersi aldı. Filmin hikayesi Jan Sardi tarafından kaleme alındı ve Scott Hicks tarafından da filme çekildi. Filmin Moby Dick barda geçen bir sahnesinde Oscar ödüllü aktris Nicole Kidman da kısa süreli olarak görüldü. Filmin yönetmeni verdiği röportajlarda “Shine’ın kurgusunu yaparken filmin konçertoya benzemesine uğraştım” diyerek izleyicisine müzikal tadında bir dram sunduğunu anlattı. 1996 yapımı filmin bütçesi 5 bin 500 dolar olarak belirtildi. Başrolünde David Helfgott’ı canlandıran Geoffrey Rush film sayesinde Oscar ödülünü aldı. Ayrıca BAFTA ve Altın Küre’de de en iyi erkek oyuncu seçildi. David Helfgott Shine ile ilgili olarak; “Kendi hikayemi ve acımı dünyayla paylaşma fırsatı verdi bana ve bunun üzerimde büyük bir iyileştirici etkisi oldu. Zihnin karanlıklarında bulunmuş ya da dolaşan birçok insana umut vermesi de harika bir şey bence. Yolun sonunda ışık var” dedi
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.