->
Çevremizde yaptığı işi sevmeyen, her gün ayakları geri geri giden, yorgun, bıkkın ve çeşitli hastalıklarla uğraşan, ancak bunlara rağmen “Neyse ki bir işim var” diyerek sabreden çok insan var.
Her işin zorlukları, stresli günleri var ancak bazı kişiler her gün daha çok stres yaşıyor, hastalanıyor, hayattan zevk alamaz hale geliyor. Belki siz de onlardan birisiniz… Bu belirtileri yağmurlu havaya, gün içinde yaşanan aksaklıklara, eşinize, dostunuza yormaktan vazgeçin ve Mesleki Tükenmişlik Sendromu yaşayıp yaşamadığınızdan emin olun. Çünkü yapılan işle doğru orantılı olarak yükselen psikosomatik (psikolojik kaynaklı fiziksel rahatsızlıklar) ya da psikolojik rahatsızlıklar ile ortaya çıkan Mesleki Tükenmişlik Sendromu, uzun vadede ömrünüzden çalıyor. Hastalıklarını ilaçla iyileştirmeye çalışan bu kişiler çoğunlukla mesleklerinin kendilerini tükettiğini fark etmiyor
Formsante Dergisi’nden Yaprak Çetinkaya, Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Proje Danışmanı, Örgüt ve Endüstri Psikoloğu Burcu Çanacık ve İnsan Kaynakları yönetimi üzerinde çalışmaları bulunan Psikolog Özge Berçin Keleş ile tükenmişlik sendromunun belirtilerini ve alınması gereken önlemleri konuştu.
Şikayet etmeye hakkınız var
Psikolog Burcu Çanacık, ülkemizde işe bağlı sıkıntıların garip karşılanmadığını, işin gereği gibi algılandığını ve her iş yerinde aynı sıkıntıların olduğuna inanıldığını belirterek, “Çalışanlar işlerinden şikâyet etme hakları olmadığını, bunun şımarıklık olduğunu düşünüyorlar. O nedenle kimse tükenmişlik sendromu yaşadığını fark etmiyor. Başka şikayetlerle psikoloğa başvuran kişilerde bazen altta yatan sebebin Mesleki Tükenmişlik Sendromu olduğu ortaya çıkıyor” diyor. Çanacık, 20 yıl boyunca aynı iş yerinde çalışan, işinden mutsuz olan ancak aynı iş yerinde çalışmaya devam ederek mutlu olmaya çalışan insanlarla karşılaştığını belirtiyor.
İşini sevenler çok şanslı
Psikolog Burcu Çanacık, bir çalışanın sık rahatsızlanması, devamsızlık yapması durumunda yöneticilerin ilgili olması, hatır sorması ve müdahale etmesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor; “Müdahale etse iyi olur demiyoruz, mutlaka müdahale etmeli diyoruz. Çünkü yöneticinin baş görevi çalışanların performansını yükseltmek ve performansı düşürecek etkenleri ortadan kaldırmaktır. İnsani bakış açısını katmadan sadece kurumsal bakış açısı ile bakınca da durum böyledir. Bu sendrom da performansı düşüren bir etken olduğu için mutlaka müdahale edilmesi ve sebeplerin ortadan kaldırılması gerekiyor.” Çalışanlarını çok iyi yönlendiren, problemleri daha az yansıtarak beklenen hedefleri süzerek aktaran yöneticilerle daha az sorun yaşanıyor.
“Sendroma hangi mesleklerde daha çok rastlanıyor?” sorusuna Psikolog Burcu Çanacık, şöyle yanıt veriyor: “Meslekleri suçlamaktansa kişinin kendi farkındalığını yaşayamamasını ve yöneticisinin onu iyi yönlendirememesini suçluyoruz. Eğer size uygun olmayan bir mesleği yapıyorsanız sendrom görülme olasılığı daha yüksek oluyor. Eğer olumsuzluklara toleransınız düşükse her meslekte sıkıntı yaşayabiliyorsunuz. Stresi yönetmeyi başaranların tükenmişlik yaşama riskleri ise daha düşük oluyor.” Psikolog Çanacık, kazanılan paranın miktarının kişinin yaşam tarzına uygun olması ve baştan kabullenilmesi durumunda sorun yaratmadığını belirtiyor.
Yenilerin hayal kırıklığı daha büyük
Psikolog Özge Berçin Keleş ise sendromun iş hayatına yeni başlayanlarda daha fazla görüldüğünü belirterek şunları söylüyor: “Okulunu bitirip çalışmaya başlayan kişiler çok büyük hedef belirliyorlar. Ancak işe başladıklarında rekabeti, insanlar arası çatışmaları görüyorlar. Güvendikleri insanların önlerine çıktığını, hata yapınca işten çıkarılabileceklerini fark ediyorlar ve hayal kırıklıkları yaşıyorlar.”
Öneriler
➤ İşinizi ve pozisyonunuzu seçerken beklentilerinizin farkında olun.
➤ Sıkıntılarınızın kaynağını doğru tespit edin.
➤ Yöneticiniz anlayışlı biriyse sıkıntılarınızı onunla paylaşın.
➤ İnsan Kaynakları departmanından destek isteyin.
➤ Eğer hiç kimse ile iletişim kuramıyorsanız iş değiştirmeyi düşünün.
➤ Değişiklik imkanınız yoksa işyerindeki yakın bir arkadaşınızdan tavsiyeler alın.
➤ İş arkadaşlarınızla dedikodu şeklinde değil, yapıcı olarak dertleşin.
TEST EDİN
Fiziksel veya duygusal anlamda kendinizi bitkin ve güçsüz hissettiğiniz oluyor mu?
İşinizle ilgili olumsuz şeyler düşünmeye meyilli olduğunuzu fark ettiğiniz oldu mu?
Bazı insanlara hak ettiklerinden daha sert ve anlayışsız davrandığınızı düşündüğünüz oluyor mu?
Çalışma arkadaşlarınızla iletişiminizde veya küçük problemlerle karşılaştığınızda çok çabuk asabileştiğinizi fark ediyor musunuz?
Başarı için üzerinizde baskı hissediyor musunuz?
Yapabileceğinizden daha fazla yapmanız gereken iş olduğunu hissettiğiniz oluyor mu?
İyi iş çıkarmayı sağlamakta önemli gördüğünüz, bazı faaliyetleri gerçekleştirmek için yeterli zamana sahip olmadığınızı hissettiğiniz oluyor mu?
Planlama yapmak için istediğiniz kadar zaman olmadığını düşündüğünüz oluyor mu?
PUANLAMA
Soruları 1’den 5’e kadar puanlayın. Toplam puanınız;
28 ve üzerindeyse: Mesleki Tükenmişlik Sendromu yaşıyorsunuz.
28-18 arasındaysa: Kritik bölümdesiniz.
18 ve altındaysa: Sizin için bir tehlike yok.
YAŞAYANLAR ANLATIYOR
Poliçe satmak benim işim değildi
“Üniversiteden mezun olduğum yıl sigorta şirketlerinin hayat ve emeklilik sigortaları konusunda atağa geçtikleri dönemlere denk geliyor. O zamanlar ben de birçok arkadaşım gibi bir yerden başlamak adına sigorta pazarlamaya karar verdim. Daha doğrusu mecbur kaldım. Aslında bana göre bir iş olmadığını bildiğim halde ailemin, “Bir yerden başlamalısın” telkini ile bir firma ile anlaştım. İşim gereği her gün belli sayıda müşteriyi ziyaret etmem, onlardan başka potansiyel müşteri isimleri almam, onları da ziyaret etmem ve her gün yöneticime görüşmelerim ve sonuçları hakkında rapor vermem gerekiyordu. İşin doğrusu hiçbir görüşmemde bir ilerleme kaydedemiyordum. Halime acıdıkları için sözleşme imzalayan bir iki vicdanlı müşteri dışında kimseye poliçe satamadım. Üstelik görüşmelerim karşı tarafın, “Teşekkürler ilgilenmiyoruz” demesinden sonra bir adım daha ileri gidemedi. Buna karşın günlük raporlarımda harika tablolar çiziyordum. Hayattaki ilk iş deneyimimin böyle başlaması korkunçtu. Her sabah ziyaretlere başlarken karnıma ağrılar giriyordu. Kendimi bir yalancı ve beceriksiz gibi hissetmeye başlamıştım ki işten çıkarıldım. İyi ki çıkarılmışım çünkü şimdi çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Kimseye bir şey satmak zorunda değilim. Şimdi bana poliçe satmak isteyen herkesi mutlu edemesem de en azından kırmadan geri çevirmeye gayret ediyorum.” Damla, 37, ANKARA
Çalışmak, özgürlüktür!
“Çocukluğumdan beri yapmak istediğim işi biliyordum ve eğitim hayatımı bu doğrultuda yönlendirdim. Fotoğrafçılık eğitimi aldım. Babam bir baltaya sap olamayacağımı düşünürken annem beni sonuna kadar destekledi. Bugün hayatımı fotoğraf çekerek kazanıyorum. Üstelik kimseye bağımlı olmadan… Önceleri bir ajansta çalıştım ancak özgürlüğümün kısıtlandığını hissettiğim an istifa ettim ve kendi kendimin patronu olmaya karar verdim. İyi bir iş çevresi edinmek için çok çalıştım. Aç kaldığım, ev kiramı ödeyemediğim günler de oldu çok iyi para kazandığım işler de geldi. Bugün de bir fakir bir zengin geçinip gidiyorum. Bazen gündüz çalışıyorum bazen akşamdan sabaha kadar. İşimi yaparken dünyanın en mutlu insanı oluyorum. Evli değilim, yalnız yaşıyorum ama bir aile sorumluluğum , hele de bir çocuğum olsaydı bu kadar rahat olur muydum bilemiyorum. Her şeyin bir bedeli var…” Yeşim, 32, İSTANBUL
İki yıl boyunca ızdırap çektim
“Bir ay sonra yeni bir iş bulunca dünyalar benim oldu. Ancak hiçbir şey beklediğim gibi gelişmedi. Ne yaptığım işi sevdim, ne patronumu ne de iş arkadaşlarımı… Ancak iş işteyken bulunur mantığı ile hareket etmeye karar verdim. Yeni bir iş bulana kadar dayanmaya çalıştım. Ailem ve arkadaşlarım da “İnsanlar işsiz gezerken sen iş beğenmiyorsun, sık biraz dişini” diyorlardı. Sonuçta iki yıl boyunca dişimi sıkmak zorunda kaldım. Ama ne sıkmak… Orada çalışan herkesin mutsuz olduğunu ancak iş bulamama korkusu ile onların da diş sıktıklarını fark ettim. Ancak kimse sıkıntısı açık etmiyor, herkes özellikle patrona çok mutlu görünmeye çalışıyordu. Bir süre sonra pazartesi günleri bana işkence gibi gelmeye başladı. İşe gitmek istemediğim için ağladığım geceler oldu. Ama nankörlükle suçlanmak korkusu ile kimseye bir şey söylemedim. İşimden ve patronumdan herkes kadar şikayet ettim. İki yılın sonunda ruh ve beden sağlığımı kaybetmek üzereyken yeni bir iş buldum. Şimdi hayata yeniden dönmüş gibiyim.” Sonat, 38, İstanbul
Plaza hayatı bana göre değil
“Üniversiteden mezun olduğumda hayalimde kurumsal bir firmada işe girmek ve kısa sürede yükselmek vardı. Babamın bir üniversite arkadaşının aracılığı ile böyle bir kurumun kapısında girmeyi başardım. Üstelik orada ortaokuldan tanıdığım ve çok sevdiğim bir arkadaşıma rastladım. Bir plazada çalışmak, manyetik kartımı kapıdan okutup geçmek, herkesle birlikte yemeğe gitmek, akşam servisle evimin önüne kadar gitmek… Bunlar başlarda kendimi çok iyi, önemli hissettirdi. Ben de çalışan, şık, başarılı bir iş kadını olma yolunda ilerliyorum diye düşündüm. Meğer akvaryumda bir balıkmışım. Bir işte yükselmenin o kadar da kolay olmadığını, çok sevdiğin arkadaşlarının bile gün gelip senin kuyunu kazabileceğini, her gün yemeğe gittiğin hatta özel hayatına kattığın arkadaşlarının seni alt etmek için fırsat kolladığını kısa sürede gördüm. Üstelik tüm bunlar olurken, hak yerini bulur, müdürler çalışanı elbet görür diye düşünürken aslında işlerin hiç de öyle yürümediğini, bazı terfi söz konusu olduğunda özel ilişkilerin başarının önüne geçtiğini fark ettim. Kendimi yeterince geliştirdiğimi düşündükten yani 5 yıl dayandıktan sonra manyetik kartımı son kez kapıdan geçirip o plazaya veda ettim. Plaza insanı değil, kendi işimin patronu olmaya karar verdim. Şimdi küçük çaplı ama bana huzur veren bir iş yapıyorum ve çok mutluyum.” Beste, 40, İstanbul
Yaprak Çetinkaya
Formsante Dergisi Temmuz 2011 Sayısı
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.