->
Verem ÎÖ 3000 yılından Snce Çin’de biliniyordu.
Eski çağlarda veremle ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Eski Yunan’da Knidoslu Euryphron veremli hastanın bir kadının memesinden süt emerek tedavi edileceğini ileri sürüyor, hastanın boynuna ve göğsüne akkor halinde ısıtılmış iğneler batırıyordu.
On altıncı yüzyılda veremin bulaşıcı bir hastalık olduğu düşünüldü. On yedinci yüzyılın sonunda bulaşmasını önlemeye yönelik ilk adımlar atıldı. Çinliler hastanın nabzına bakarak hastalığın gidişinin nasıl olacağına karar veriyorlardı
1882′de Robert Koch, verem hastalığından sorumlu olan mikroorganizmayı saptamayı ve üretmeyi başardı; bu nedenle verem etkenine Koclrbasili adı verilmiştir. Daha sonra veremi ortaya çıkaran başka etkenler belirlendi ve 1950′Ierde hastalığı tümüyle iyileştiren etkili ilaçlar bulundu.
TÜBERKÜLOZUN VÜCUTTA SİNSİCE YAYILMASI:
Yukarıda değindiğimiz gibi tüberküloz basilinin vücuda ilk kez girmesiyle ortaya çıkan tüberküloz İnfeksiyonu, kişi tarafından hissedilmeden kontrol altına alınarak yaşam boyunca sürecek olan bir bağışıklık kazanmış olur. Ancak yaşamın ileriki dönemlerinin birinde tüberküloz olayı, yeniden hortlayabilir.Tüberküloz ile vücudun savunma sistemi yani bağışıklık sistemi arasında denge, bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla veya dışarıdan yeniden çok sayıda tüberküloz basilinin alınmasıyla tüberküloz lehine bozulur. Denge genellikle bağışıklığın zayıflayıp, vücutta bulunan tüberküloz basillerinin yeniden aktifleşmesine bağlı olarak bozulur.
Buna “Tüberküloz reaktivasyonu” diyebiliriz. Reaktivasyon halinde tüberküloz basilleri yeniden kana karışmaya başlarlar. Basiller bu yolla vücuda dağılırlar. En çok da oksijen basıncı yüksek olan dokuları sevdiklerine göre özellikle bu çeşit dokuları, yeni yerleşim bölgeleri olarak seçerler. Yeni yerleşim bölgelerine veya yeni kolonilere “Metastatik odaklar” denir. Akciğerlerin tepe {apeks] bölgeleri oksijen basıncı yönünden tüberküloz basilleri için çok uygundur. Öyle ki metastatik odaklar genellikle akciğerlerin tepe bölgelerinde oluşurlar. Akciğer-lerdeki bu metastatik odaklara, “Simon odaklan” denir. Metastatik odaklar böbrekler, büyümekte olan kemiklerin epifiz bölgeleri, böbreküstü bezleri, beyin zarları, sindirim kanalı gibi organlarda kurulabilirler.
Reaktive olan tüberküloz, kan yoluyla bu şekilde vücuda dağılırken ne yazık ki çoğu kez teşhis edilemez. Çünkü bu sinsi yayılma döneminde hafif bir ateş yükselmesi, hafif bir halsizlik gibi önemsenmeyen belirtiler ortaya çıkar. Reaktive olan tüberküloz, genellikle yerleşmiş olduğu organı belli bir ölçüde bu organın hastalanmasına ve tüberküloz hastalığının genel belirtilerine neden olduktan sonra teşhis edilir. Bu nedenle özellikle kısa süre önce tüberküloz geçirmiş olanlarda, yakınlarında tüberküloz olan kişilerde, tüberkülozun sık rastlandığı bölgelerde, çocuklarda, açıklanamayan inatçı hafif ateş yükselmelerinde yine hafif inatçı halsizlik durumlarında tüberkülozun araştırılması gerekir. İlerlemiş yaşlarda, silikozis olaylarında, lösemi ve Hodgkin gibi kan hastalıklarında, akciğerlerin tüberküloza bağlı olmayan iltihaplarında, akciğer kanserlerinde, şeker hastalığında, tüberkülozun reaktive olma yani yeniden hortlama riski yükselir.
TÜBERKÜLOZ MENENJİT:
Tüberküloz basilinin neden olduğu “Tüberküloz menenjit” ne yazık ki ülkemizde sık rastlanan bir menenjit tipidir. Hastalık akciğer, lenf bezi, kemik tüberkülozu gibi vücuttaki bir tüberküloz odağından kaynaklanan basillerin beyin zarlarına yayılması sonucu gelişmektedir. ^ Tüberküloz menenjit, genellikle çocuklarda ve gençlerde ortaya çıkmaktadır. Hastalığın belirtileri cerahatli menenjitte olduğu gibidir. Hastadan ahnan beyin-omurilik sıvısı pirinç suyu görünümündedir. Bir süre bırakıldığında beyin-omurilik sıvısında örümcek ağı gibi beyaz bir pıhtılaşma belirir. Hastalığın tedavisinde İzoniazid, Streptomisin, Piraznamid . Rifampi-sin adlı ilaçlar kullanılmaktadır.
KOCH BASİLİ VE ÖTEKİ VEREM BASİLLERİ
Koch’un bulduğu mikoorganizma insanda vereme neden olan çubuk biçimli bir mikroorganizmadır, hareket yeteneği yoktur, uzunluğu yaklaşık 3-4 mikrondur (milimetrenin binde biri). Verem basili {Mycobacterium tubercu-losis) öteki bakterilerin hemen tümünü öldüren asit ve alkalilere oldukça dirençlidir, verem tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç kazanabilir. Kanlı balgamda 3 ay yaşayabilir. Öte yandan ışıkta ve ısıda, özellikle nemli ortamda kolayca yok edilebilir (90°C’de 5 dakikada ölür).
Bazen tedavinin başlangıcından bir süre sonra, basil ilaca karşı duyarsızlaşır ve tedavi etkisiz kalır. Günümüzde basilin verem tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı giderek artan ölçüde direnç kazanması çözülmesi gereken bir konudur.
İnsanda hastalık yapan tipinin yanı sıra hayvanlarda hastalığa neden olan farklı verem basilleri vardır. Bunların arasında kültür oluşturma, enfeksiyon yapma ve biyolojik özellikler yönünden farklar vardır. Mycobacterium bo-vis ineklerde, Mycobacterium avium Çoğunlukla kuşlarda hastalık yapar.Hastalıklı ineklerden insana geçen enfeksiyon, çocuklukta görülen akciğer dışı verem türlerinin ortaya çıkmasında rol oynar.
NASIL BULAŞIR?
Verem basili, olguların büyük bölümünde solunum sırasında vücuda hava yoluyla girer. Basil tozlarla karışmış olarak havada asılı durur ya da veremli kişinin konuşurken, Öksürürken çıkardığı mikroskopık tükürük damlacıklarıyla doğrudan ortama yayılır, Solunum sistemine giren basil, akciğerde bronşların sonunda bulunan hava keseciklerine (alveol) ulaşır ve yerleşir; burada birincil verem olarak bilinen bir iltihaba yol açar.
tnsan, Koch basilinin yayılmasına neden olan en önemli enfeksiyon kaynağıdır.
Basilin vücuda yayılması sonucunda beyin zarları, lenf bezleri ve böbrekler gibi organlarda da hastalık görülür. Öksürük nöbetleri ile basiller kolayca yayıldığından akciğer veremi, en fazla basil saçan vereni tipidir. Ağızda da basil bulunduğundan hasta ile doğrudan temas hastalığın bulaşmasında önemli bir unsurdur. Tabak, çatal gibi kişiye özgü eşyaların ortak kullanımı da bulaşmada rol oynar. Dışarı atılan balgamla çıkan bakteriler dış ortamda uzun süre yaşadığından en önemli bulaşma yolu balgamdır.
Buna karşılık, verem yalnız solunum yoluyla bulaşmaz. İnek sütüyle bulaşan verem mikrobu insan vücuduna sindirim sisteminden girer. Özellikle süt veren ineklerde verem mikrobu memede enfeksiyona yol açmışsa hastalık sütten çevreye yayılır. Bu nedenle insanda inek veremi basili bağırsak ve sindirim sistemi enfeksiyonlarında rol oynar.Verem basilinin vücuda Öteki giriş yollan deri, gözler ve cinsel organlardır.
VEREM NASIL OLUR?
Verem kalıtsal bir hastalık değildir. Verem basili ancak eteneden geçerek dö-lüte ulaşabilir. Veremli kadınların yumurtası da ender olarak Koch basili içerebilir. Anne karnında bebeğin verem mikrobunu alması genellikle düşüğe ya da bebeğin yaşamın ilk haftalarında ölmesine neden olur.
Öte yandan kalıtsal olarak vereme yakalanma yatkınlığından söz edilebilir. Bu, ikizler üzerinde yürütülen çalışmalarla gösterilmiştir. Tek yumurta ikizlerinin kalıtsal yapılan tıpatıp aynıdır. Her ikisinin de vereme duyarlı ya da dirençli oluşu, bu yatkınlığın kalıtımla geçebileceğini düşündürmüştür. Tek yumurta ikizleri hastalığa yakalan-dıklannda, verem genellikle aynı organda görülmektedir.
Verem hastalığını ele almadan önce başka bir noktanın daha aydınlatılması gerekir. Koch basili vücuda girdikten sonra her zaman hastalığa yol açmayabilir. Olguların büyük bir bölümünde vücudun bağışıklık sistemi basili yenilgiye uğratır. Hastalığın klinik belirtileriyle ortaya çıkması, bakterinin hastalık yapma gücüne ve vücudun gösterdiği tepkiye bağlıdır. Enfeksiyonun başlamasında basil sayısı da önemlidir; zayıf düşmüş bir vücut bile az sayıda mikropla başa çıkabilir. Basil sayısı arttığında hastalığa karşı direnç güçleşir. Verem basili vücuda girdiğinde, dokular Koch basilini ketleyici Özellik kazanır; veremde bağışıklık mekanizması dokular düzeyinde gerçekleşir, antikor ve fagosit hücrelerinin (yutucu akyuvarlar) savunma gücü azdır.
Verem basili ilk kez vücuda girdiğinde, çevresini saran bağışıklık hücreleri bakteriyi etkisiz hale getirmeye çalışır; bu tepki vücutta verem alerjisinin gelişmesine neden olur. Alerji, bakteri sayısı azsa savunma için olumlu bir tepki olarak kabul edilir, ama bakteri sayısı arttığında farklı organlardaki hastalık odaklarının büyümesini kolaylaştıracağından zararlı olabilir. Yeni doğan bebeklerde, ergenlik döneminde, gebelerde, loğusalarda ve âdet dönemlerinde vücut verem basili karşısında görece savunmasızdır. Yetersiz beslenme ve kötü sağlık koşulları hastalığın bulaşmasını kolaylaştırdığından ve hasta sayısını artırdığından savaşlar ve kıtlıklar verem basilinin yayılmasına fırsat verir. Genel olarak kronik hastalıklar, alkolizm ve sigara alışkanlığı vücudun vereme karşı savunma gücünü azaltmaktan başka, klinik açıdan veremin belirgin olarak ilerlemesine yol açar.
BİRİNCİL AKCİĞER VEREMİ
Verem çeşitli klinik belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. En sık akciğerlerde olmak üzere vücudun çeşitli organlarında yerleşebilir.
• Birincil odak – Koch basili vücuda solunan havayla girdiğinden, ayrıca yoğun kılcal damar ağlan bulunan akciğerler kandaki mikrobun toplandığı bir süzgeç görevi gördüğünden, doğal olarak verem en sık bu organda görülür.
Verem mikrobunun vücutla ilk karşılaşmasında ortaya çıkan hastalık birincil odak adım alır. Genellikle akciğerde veremin en sık görülen ve tek belirtisi birincil odaktır. Havayla vücuda giren Koch basilleri, soluk borusu ve bronşları aşıp hava keseciklerine (alveol) ulaşır. Burada iltihaplanmaya (alveolit) neden olur. Akciğer dokusunun basillere tepki göstermesi sonucunda damarlardan alyuvar, akyuvar ve proteince zengin bir sıvı (eksüda) çıkar ve bir fibrin ağı oluşur. Enfeksiyonun ilk evresinden başlayarak görülen ve tüberkül eksüdası hücreleri olarak adlandırılan özel hücreler hastalığın tanınmasını kolaylaştınr.
Hastalığın gidişi bu evrede kesintiye uğrayabilir ve enfeksiyon gerileye-bilirse de, genellikle vücuttaki savunma mekanizmalan yayılmayı kolayca durduramaz. İltihaplı bölgenin merkezinde, hastalığa özgü doku ölümü (ka-zeöz nekroz) görülür. Verem basillerin-: den salınan bazı maddeler ve enfeksiyon odağına gelen akyuvarlardan çıkan enzimler, hücreleri ve hava kesecikleri- j nin arasındaki bölmeyi oluşturan büyük molekülleri parçalar. Bunun sonucunda protein molekülleri bozunuma uğrar ve biçimsiz, sanmsı beyaz, peynire benzer (kazeöz) madde ortaya çıkar. Bölgeye vereme özgü tipik dev hücrelerden epitelsi hücreler gelir. Bu arada, odağın Çevresindeki sağlıklı doku, enfeksiyonu sınırlamaya ve yayılmayı engellemeye çalışır. Böylece, hastalık sürecini sınırlayan bir hücre ve bağdokusu engeli oluşur.
Olgulann büyük bir bölümünde akciğerin yanı sıra akciğerin lenf bezle rinde de enfeksiyon görülür. Böylec akciğer, bronşlar ve soluk borusunun” Çevresindeki lenf düğümleri iltihaplanarak büyür ve içlerinde veremli akciğerdekine benzer bir doku ölümü görülür. Lenf damarlarında da iltihaplanma ortaya çıkar.
Yukarıda betimlenen tablo, başka bîr deyişle bronş ve akciğerlerdeki iltihap odağı, lenf bezlerindeki büyüme; ve çevredeki lenf bezi iltihabı birincil] odak olarak adlandırılır.Koch basili çoğunlukla vücuda girdikten sonra bir süre sessiz kalır. langıçta akciğerlerde ve lenf bezlerine iltihaplanma yoktur.
Verem mikrobunu alan herkest hastalık görülmez. Basil çoğu kez akc ğerlerde kolayca fark edilmeyen ha bir hastalık tablosunun ardından olur. Sessiz geçirilen bu tür enfeksiyonların tek belirtisi enfeksiyonun ardından derideki tüberkülin testinin olumlu sonuç vermesidir. Vücutta basile karşı oluşan tepki belirgin olduğunda, vereme özgü klinik belirtiler ortaya çıkar.
Başlangıçta ani ateş yükselmesi (38°C-39°C), göğüste ya da kürek kemiklerinin arasında ağrı, inatçı ve kuru bir öksürük olabilirse d©, bunların hiçbiri çok belirgin değildir. Akşamlan ateş terlemeyle yükselir (37,5°C-38°C), gece terlemeyle düşer. Her zaman şiddetli olmayan inatçı bir Öksürük vardır. Genellikle veremin akciğer zarına yerleşmesine bağlı olarak kürek kemiklerinin altında ağrı duyulur. Hasta kendini halsiz hisseder, rengi soluktur, eklem ağrıları olabilir; iştah azalır, genellikle sindirim güçlüğü vardır.
Verem belirtileri başlangıçta tanın-mayıp, basit bir soğuk algınlığı ile karıştırılırsa tedavide gecikilebilir. Verem kendiliğinden de iyileşebileceğinden, bazı hastalar tedavi edilmese de tümüyle iyileşebilir.
Birincil odak, kazeöz maddenin tümüyle emilimi ve akciğer yapısının kusursuz biçimde düzelmesiyle sonlana-bilir ya da kazeöz madde tümüyle emi-lemediğinden bölgenin çevresini bağ-dokusu sarar. Daha sonra bağdokusu iltihap odağının yerini alır, buraya çöken kalsiyum tuzlan kireçlenmeye neden olur. İçinde hastalık yapabilen canlı basiller kalabilir; bunlar daha sonra etkin hale geçerek birincil odak sonrası hastalığa yol açabilir. Bununla birlikte, basillerin bulunması birincil enfeksiyonun ardından edinilmiş bağışıklığı korur ve enfeksiyonun alevlenmesine daha kolay engel olur.
Az sayıda olguda birincil odak olumsuz yönde gelişir ve “birincil verem” adı verilen tablo ortaya çıkar. • Birincil verem – Akciğere bol miktarda basil girerse ya da vücudun vereme karşı bağışıklığı zayıfsa birincil odak sınırlanamaz ve hızla kazeöz nekroz gelişir. Bu sırada oluşan kazeöz (peynirsi) madde ölü akyuvarlardan çıkan enzimler tarafından çözünür ve doku Ölümü olan bölgedeki bronşa akar. Böylece dökülen kazeöz maddenin yerinde birincil oyuk (kavern) oluşur. Bronşa ulaşan kazeöz madde öksürükle vücut dışına atılabilir. Bunun yerine akciğerin başka bölgelerine giderse birincil kazeöz zatürree ya da bronko-pnömoni (bronş-akciğer iltihabı) gelişir. Akciğerin hastalanan bölgelerinde farklı boyutlarda gri-sanmsı yumrular ortaya çıkar.
Birincil verem tablosu ilerledikçe belirtiler daha da ağırlaşır.
Veremin önemli belirtilerinden biri, damar duvarlarındaki zedelenme nedeniyle ortaya çıkan kanamanın ardından öksürdükçe ağızdan kan gelmesidir (hemoptizi). Hastanın genel durumu kötüleşir. Öksürükle Koch basili içeren bol balgam çıkar. Ateş farklı düzeylere çıkabilir. Tablonun ağırlığına karşın, birincil hastalık kendiliğinden iyileşe-bilirse de, akciğerde içi basil dolu oyuklar oluşmuşsa, hastalık birincil odaktan daha uzun sürer ve kendiliğinden iyileşmez. Odaklar, giderek çevredeki sağlıklı dokuyla sınırlanır. Ölü maddeler dokularca emilir ve bağdokusu, zedelenen bölgeyi onarır. Hastalığın ardından akciğer dokusunda bağdokusu bölgeleri kalır ya da akciğer tümüyle normale dönebilir.
İnsan vücudunda Koch basili çoğu zaman yok edilir. Olguların büyük bir bölümünde hastalık birincil odağın iyi-leşmesiyle sonlanır; daha seyrek olarak birincil verem gelişir. Basillerin güçlü olduğu ya da vücudun zayıf düştüğü durumlarda hastalık sürer.
•3 BİRİNCİL ODAK SONRASI AKCİĞER VEREMİ
Kısaca değindiğimiz gibi, verem basilinin vücuda ilk kez girmesini izleyen dönemde hasta klinik belirtiler görülmeden kısa sürede iyileşir ya da birincil verem ortaya çıkar. Verem basili vücuda ilk kez girdikten sonra, bağışıklık sistemi vereme benzer yapıdaki enfeksiyonlara özel bir tepki vermeye başlar. Bu olgularda vücuda dışardan ya da birincil enfeksiyon odağından, başka basiller gelebilir ve yeni bir enfeksiyon süreci başlayabilir. Ne var ki, vücut duyarlılık kazanmış olduğundan, bu enfeksiyonun özellikleri ilkiyle aynı olmayacaktır. Birincil odak sonrasındaki verem, radyolojik görünüm ve biyolojik özelliklere göre miliyer ve yumrulu olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar vücudun direncine göre birbirine dönü
şebildiğinden her zaman açık bir biçimde ayırt edilmez.
• Miliyer verem – Birincil odak sonrası verem daha çok miliyer görünümle ortaya çıkar. Miliyer veremde dan tanesine benzeyen odakların çapı yarım milimetrenin altında olduğundan radyolojik incelemeyle görülemez. Röntgen filminde görülmesi için en az üç tüberkülün bir araya gelmesi gerekir. Tüberkülün ortasında peynirsi görünümlü ölü doku, bunun çevresinde vereme özgü epitelsi hücreler ve dev Langhans hücreleri bulunur. Tüberkülün çevresi lenfositler ve daha dışta fib-roblastlarla sınırlanmıştır. Fibroblastla-n görevi bağdoku yapısında bir engel oluşturarak enfeksiyonu sınırlamak ve tüberkülün yayılarak büyümesini önlemektir.
Miliyer verem basilin kan yoluyla yayılması sonucunda oluşur. Hastalık klinik olarak yıllarca sessiz kaldıktan sonra verem mikroplan kan dolaşımına geçer. Örneğin, çevredeki koruyucu dokunun sağlam dokulardan ayırdığı birincil odakların içinde yıllarca, hastalık yapabilen canlı basiller yer alır. Hastalık yeniden alevlendiğinde birincil odak bîr damara açılırsa, basiller kana geçer ve miliyer verem ortaya çıkar.
Miliyer veremin şiddeti vücudun yeni enfeksiyona verdiği tepkiye, basillerin yerleşimine, kana kansan basillerin miktarına ve hastalık yapma gücüne bağlıdır. Böylece sınırlı ve yaygın biçimler akut, subakut ve kronik olarak ortaya çıkar. Radyolojik incelemeyle her zaman görünmeyen, yalnızca hafif ateş, halsizlik ve yüksek tüberkülin tepkisiyle ortaya çıkan biçimler de vardır. Akut yaygın miliyer verem ise ağır bir hastalıktır; verem ilaçlan kullanılmazsa ölüme neden olabilir.
Miliyer veremde belirtiler etkilenen organa ve bakteri miktarına göre değişir. Halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk, akşamlan yükselen ateş gibi genel belirtilerle ortaya çıkan gizli bir dönemden sonra, yüksek ateş, morarma, solukluk, solunum güçlüğü olabilir. Bazen belirtiler tifodakilere benzer ya da beyin zarlannın da hastalıktan etkilenmesiyle uyuklama, huzursuzluk, baş ağrısının ardından yüksek ateş, bilinç bulanıklığı ve kusma görülür.Kronik biçimlerde ise miliyer verem yıllar boyu gizli kalabilir. Bu durum genellikle alışık olduklan hafif belirtileri önemsemeyen eski veremlilerde görülür. Aniden kanlı balgam, ateş ve çeşitli organlarla (örneğin deri, böbrek, akciğer zarı, gırtlak) ilgili belirtiler ortaya çıkar. Miliyer tip ender olarak ağır sonuçlara yol açar. Hastada hafif ateş, terleme, yorgunluk, iştahsızlık, sindirim güçlüğü, balgam, bazen kanlı balgam ve öksürük görülür. Verem basillerinin saptanması zaman zaman çok güç olabilir.
• Yumrulu verem – Yumrulu akciğer vereminde vücut miliyer veremden farklı olarak, mikroplara çok daha zor tepki gösterir.Yumrulu veremde basiller vücuda dışardan gelebilir ya da sıklıkla önceden var olan bir odaktan yayılır. Çoğunlukla direncin düşmesinin ardından önce sınırlı bir miliyer verem, sonra yumrulu verem görülür.
Hastalık önceden verem geçirenlerde ortaya çıkar, ilk enfeksiyondakinden farklı organlar da tutulabilir. Yumrulu odağın büyüklüğü bezelyeden cevize kadar değişir. Yumru genellikle akciğerin orta ya da üst bölge-lerindedir. Akciğerin bir lobu ya da lobun bir bölümü tümüyle tutulabilir, akciğerlerin biri ya da her ikisinin önemli bir bölümü kazeöz iltihap nedeniyle yaygın olarak örselenebilir. Kazeöz doku ölümü (nekroz), çevredeki sağlıklı doku direnç gösteremeden hızla yayılır.
Başlangıçta yüksek ateş vardır, hastalık yayıldıkça solunum güçlüğü, göğüs ağnlan, yaygm eklem ağnlan, bol terleme ve hastanın renginde solukluk görülür. Hastanın genel durumu bozuktur. Doku ölümüne bağlı oyuklar (kavern) oluşurken belirtiler ağırlaşır. Doku ölümü hızlı ve yaygın, sınırlama tepkisi yetersiz olduğunda çok sayıda oyuk görülür.
Daha sık rastlanan verem infiltras-yonu tablosunda belirtiler daha hafiftir ve gidişi genellikle soğuk algınlığına benzer. Bu durum hekimi yanıltabilir ve uygun tedaviye geçmeden zaman kaybedilir. Bazı araştırmacılara göre, kronik akciğer veremi olgularının yüzde 80′inde verem infiltrasyonu vardır.
KRONİK AKCİĞER VEREMİ
Verem geçirmiş olan kişide, vücuda yeni mikropların girmesiyle, bir oyuktan gelen ve basil içeren kazeöz maddenin bronşlar aracılığıyla yayılmasıyla ya da mikropların kana geçip akciğerde ikinci kez yerleşmesiyle hastalık yeniden ortaya çıkar. Miliyer ya da yumrulu i odak tümüyle iyileşebilir, bağdokuyla çevrilip kireçlenebilir ya da burada bir oyuk oluşabilir. Vücudun mikroplan yok etmeye ve odağı sınırlamaya yönelik savunma mekanizmaları yetersiz kalırsa oyuk oluşur. Oyuk oluşurken akciğer dokusunun ölümüyle oluşan kazeöz madde, akyuvarlardan çıkan protein parçalayıcı enzimlerin etkisiyle sıvı hale geçer. Bu sıvı oyuğun eriyen duvarlarından bronşlara akar ve akciğer dokusu içinde bir oyuk oluşur. Bu süreç birincil dönemde ender, birincil odak sonrasında ise daha sık görülür. Kronik akciğer vereminin temel unsuru oyuklardır. Bu durumda yeterli tedavi uygulanmazsa kronik verem tablosu ortaya çıkar. Oyuk oluşumunun başlıca nedeni enfeksiyondur; oyuğun hacmini artıran mekanik etkenler de vardır. Akciğer dokusu, yapısının esnekliği nedeniyle büzüşebilir.
Oyuğun duvarlarını sürekli hareket ettiren solunum hareketleri, oyuğun genişlemesine neden olur. Akciğer zarında (plevra) akciğerin bir bölgesini anormal ölçüde geren yapışıklıklar, şiddetli solunum hareketleri ve öksürük nöbetleri oyuğun kapanmasını ve iyileşmesini zorlaştıran etkenlerdir.
• Oyuklar ve fibroz (bağdoku artışı)- Oyuk yuvarlak ya da oval biçimli bir boşluktur. Büyüklüğü bezelyeden, portakala kadar değişirse de akciğerin tümünü kaplayan dev oyuklar da olabilir. Hastalık kronikleştikçe oyuğun du-varlan kalınlaşır ve sertleşir. Oyuğun duvarı kabaca üç katmandan oluşur: En içteki katman kazeınli dokudan, orta katman yıkıma uğrayan bölgeyi sınırlayan dokudan (granülasyon dokusu) oluşur; çok sayıda damar içerir. Genellikle bu damarların yırtılması nedeniyle hasta kanlı balgam (hemoptizi) çıkarır. Dış katman giderek artan bağdokusu ve oyuğun çevresindeki hava keseciklerinin büzüşmesiyle vücudun oyuğu sınırlama çabalarının sonucunda oluşur.
Oyuğun yanı sıra bağdokusımun olması kronik veremin göstergesidir. Bağdokusu, ağsı liflerin daha sağlam kollajen liflere dönüşmesiyle ortaya çıkar. Kılcal damarları oluşturan ve hava keseciğinin duvarlarım döşeyen bazı hücreler de bağdoku oluşumuna katkıda bulunur. Akciğerdeki büyük lezyon-lar sert ve zamanla büzüşen bağdokuy-la onarılır. Kronik veremde yıkılmış akciğer dokusunun yerini alan ve oyukları saran bağdokusu akciğerin yapışım bozmuştur.
Belirtileri
Kronik veremde belirtiler çok değişkendir ve oyuğun yerine, büyüklüğüne ve bağdokusunun miktarına göre değişir.
Genellikle bol miktarda verem basili içeren balgam ve öksürük, terleme, hafif ateş başlıca belirtilerdir. Veremin etkin döneminde kilo kaybı, iştah kaybı, halsizlik ve sıklıkla kanlı balgam da görülebilir. Akciğerde kan dolaşımıyla ilgili bozukluklar vardır. Hava keseciği kılcal damar yatağı, oyuklu bölgelerde örselenir ve kan, dokuların oksijen gereksinimini karşılamak için normalden hızlı akar. Bu durum kalbin iş yükünün artmasına yol açar. Ağır veremli hastalarda kronik kor pulmonale (doğrudan akciğerdeki lezyonlara bağlı kalp yetmezliği) gelişir. Bu durum solunum güçlüğüne ve kanın yeterine*; oksijenle-nememesi nedeniyle morarmaya (siya-noz) yol açar.
Kronik verem iyileşebilirse de, tam iyileşme akut olgularda daha sık görülür. Günümüzde kronik veremin ortaya çıkması, olguların büyük bir bölümünde, özellikle başlangıç evresindeki yetersiz tedaviden kaynaklanır. Tedavi klinik ve radyolojik belirtilerin ortadan kalkmasından sonra uzun süre uygulanırsa, savunma sistemlerinin tümü normale her 10 kişiden birinin hastalandığı unutulmamalıdır.
Ne var ki, hastalığa yakalanma oranı, ölüm oranı gibi düşüş göstermemiştir. Yakın zamana değin hastalığın zorunlu bildirimi hiçbir ülkede düzenli olarak uygulanmadığından çeşitli ülkelerdeki veremlilerin sayısıyla ilgili kesin rakam vermek güçtür. AİDS gibi güncel Önemi olan hastalıklar verem tehlikesinin önemini unutturmuş olsa da, verem, sıklıkla AİDS ile birlikte görülen bir enfeksiyondur.
Hasta ve ölüm sayısının en yüksek olduğu kıta Asya’dır. Öte yandan toplam nüfusa oranla hastalığın ortaya çıkma sıklığının ve ölüm oranının en yüksek olduğu kıta Afrika’dır.Sanayileşmiş ülkelerle ilgili sayılar kuşkusuz düşüktür. Ama veremin yeryüzünden tümüyle kaldırılması hedefine ulaşmaya henüz çok zaman vardır. Verem aşısı (BCG) veremle savaşta en değerli silahlardan biri olmayı sürdürmektedir.
AİDS ve veremin birlikte görülme oranı Afrika’da yüzde 75, Latin Amerika’da yüzde 15, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da yüzde 7,5′tir. Asya’da bu sorun henüz önemsiz boyutlardadır, ama bu kıta AİDS ve veremin birlikte görüldüğü bir salgının patlaması açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. AİDS etkeni HIV (insan bağışıklık yetmezliği virüsü) ender de görülse, Koch basili bulaşmış 15-50 yaş arasındaki 500 milyonu aşkın kişi potansiyel bir hastalık deposunu oluşturur.
Sağlık koşullarının belirgin olarak İyileşmesi ve çağdaş tedavi olanakları hastalığın erken dönemde engellenmesini sağlamaktadır. Akut ve yeni olgularda hastalık daha kolay iyileşirken, kronik ve eski olgularda tam İyileşmeyi sağlamak güçtür. Kuşkusuz kesm tedavi, yüzyılın başında çoğunlukla ölümle sonlanan bu hastalık için büyük bir adımdır. Bununla birlikte, eksik uygulanan tedavi, tam iyileşmemiş veremlilerin sayışım ve bulaşma olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle toplumda bulaşmayı Önlemek için dış ortama basil çıkaran hastaların bir sanatoryumda tedavi edilmeleri gerekir.
Hastalığın yayılımının bir Özelliği, Koch basili ile ilk karşılaşmanın gerçekleştiği yaşın değişmesidir. Daha sonra hastalık ortaya çıkmasa da, hemen herkes verem mikrobu ile karşılaşır. Otuz yıl öncesine değin bu karşılaşma, hemen her zaman yaşamın ilk yıllarında gerçekleşiyordu. Türkiye’de 0-4 yaş grubunda enfeksiyon tehlikesi binde 46′dır. Bu olguların onda biri hastalığa yakalanmaktadır. Günümüzde ilk karşılaşma 20-30 yaşlara kaymıştır. ABD’de 17-20 yaş arasındaki 152 bin deniz piyadesine uygulanan araştırmalar, askerlerin yalnız yüzde 4,6’sma verem mikrobunun bulaştığını ortaya koymuştur. Dünya Sağlık Örgü-tü’ne (WHO) göre toplumda verem basili ile karşılaşma oranı yüzde 1 olmalıdır. Bu, sağlık kurallarına uyarak ulaşılabilecek bir amaçtır. Koch basili ile ilk kez karşılaşan erişkinler, çocuklara göre çok daha iyi tepki verir.
KORUNMA
Öteki enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi bildirim, karantina, mikroplardan arındırma, aşılama gibi koruyucu önlemler veremin toplumda yayılmasını önleyebilir.Veremde en önemli korunma kuralı doğru ve zamanında tam konmasıdır. Hastalık ne kadar erken tanınırsa, o ölçüde kolay ve hızlı tedavi edilir. Toplumdaki tüm bireyler akciğerle ilgili belirtiler olmasa da, düzenli olarak muayeneden geçirilmelidir. Özellikle okul çağında, ergenlik çağında, veremlilerle birlikte yaşayanlarda düzenli kontrol yararlıdır. Besin sanayisi gibi bazı işkollarında çalışan işçilerde de bu muayeneler zorunludur.Toplumda sağlık kurallarına uyulmasının verem sıklığını azalttığı bilinmektedir.
İneklerde verem yaygın olduğundan süt ve süt ürünleri ile bulaşmayı önlemek için sütün sağlık kurallarına uygun olarak işlenmesi önem taşır. Veremden korunmak için kaynamış ya da pastörize süt kullanılmalıdır. Ayrıca sığır veremi basilini taşıyan hayvanların ortadan kaldırılması gerekir.
Balgamla basil çıkaran etkin veremli hastaların sanatoryumda tedavi edilmesi, bunların ailelerini ve çocuklarım veremden korur. Vereme karşı bağışıklık tepkisi daha zayıf olan çocukların Koch basiline karşı en etkili biçimde korunması için bütün önlemler alınmalıdır. Bulaşma özellikle konuşurken ya da öksürürken çıkarılan tükürük aracılığıyla gerçekleşir. Öksürürken ağzı kapama, yere tükürmeme, hastanın mendil ve çamaşırlarının ayrı yıkanması veremden korunmak için basit ve etkili önlemlerdir. Hastanın çamaşırları ve özellikle mendilleri, tabak, bardak gibi eşyaları ailenin öteki bireylerinin kullandıklarından ayrı tutulmalıdır. Koch basili güneşli ortamda hızla etkisizleştiğinden hastanın odasının ve yatağının güneş görmesi önemlidir.
Basil çıkaran veremli hasta ev değiştirdiğinde, bıraktığı ortam özenle mikroplardan arındırılmalıdır. Veremli hastayla aynı ortamda yaşayanlara Koch basilinin geçtiği kanıtlanmıştır. Etkili temizlik için yalnız hastanın odası değil evin tümü mikroplardan arındırılmalıdır. Kireç kaymağı ile duvarların boyanmasının vereme karşı dezenfekte edici etkisi yoktur; kireç alkali nitelikte olduğundan basili Öldürmez. Mikroplardan arındırma için bölgedeki halk sağlığı merkezlerine başvurmak uygundur.
TEDAVİ
Dinlenme ve iyi beslenme en azından 50 yıl öncesine değin tek tedavi yöntemiydi. Verem ilacı kullanan hastalarda düzenli ve dengeli beslenme ile hafif beden hareketleri iyileşmeyi hızlandırır. Hastanın açık ve güneşli havada birkaç saat oturarak ya da yatarak dinlenmesi de yararlıdır. Yüksek ateş varsa yatakta dinlenmesi gerekir. Dinlenme, solunum hareketlerini azaltır ve akciğerin onarımını kolaylaştırır.Veremli hasta için özel bir diyet yoktur. Beslenmenin çeşit ve vitamince zengin olması yeterlidir.
Geçmişte tedavide hava değişimlerine büyük önem verilmiştir. Günümüzde de hava değişimi önerilirse de tıbbi tedavi çok daha etkilidir. Yükseklik (1.000 m-1,800 m) sinir sistemi ve genel organik denge üzerinde uyarıcı etki yaptığından kronik hastalarda yayla iklimi önerilir. Veremde eskiden kullanılan ve akciğer hareketlerini azaltarak oyuğun genişlemesini önleyen yapay pnömotoraks yöntemi günümüzde kullanılmamaktadır.
Veremli kadınların gebelik sırasında, çok ender bile olsa, dölüte hastalığı geçirebileceği kabul edilmektedir. Doğumdan sonra bebeğin anneden yalıtılmasına gerek yoktur. Anne çocuğu emzirebilir. Ama tedavi gören annenin yanı sıra bebek de gözetim altında tutulmalıdır.
Verem tedavisinde başarı sağlayan ilaçlar 50 yıl önce bulunmuştur. 1944′te bulunan streptomisinin yeni ve akut veremli hastalarda etkili olduğu kanıtlanmıştır. Daha sonra bulunan verem ilaçlarının birlikte kullanılması veremli hastalarda kesin iyileşme sağlamaktadır.
Verem bar, lokanta ya da otellerde bulaşır mı?
Koch basilinin, hastanın kullandığı örtüler, yatak çarşafları, çatal bıçak, tabak, bardak, mendil gibi eşyalarla ve ellerle taşmdığı bilinmelidir. Bu nedenle halka açık yerlerde ya da topluluklarda yaşayan hastalar verem mikrobunu bulaştırabilir. Bu kişiler karantina altına alınmalıdır.
Soru
İnsanda vereme yol açan bakteri türleri hangileridir?
Cevap
Verem temel olarak Koch basilinden kaynaklanır. Verem olgularının büyük bölümü bu türdendir. Sığır vereminin etkeni olan bakteri türü ise günümüzde insanda ender olarak hastalığa yol açar.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.