->
Moda terim olarak yaşantımıza hızlı giren “anti-aging” tedavisi ile ilgili merak edilen soruları ESAAM Avrupa Anti-aging Tıp Derneği Genel Sekreteri Dr. Michael Klentze cevaplandırdı. İşte yaşlanmayı yavaşlatmak için yapabileceklerimiz…
Anti-aging; sanıldığı gibi birkaç estetik müdahaleden ibaret olan moda terim değil, koruyucu hekimlik tıbbı! Öncelikle, kişinin gerçekten sahip olduğu genetik yapı belirleniyor ve ona göre kişiye, yaşa bağlı hastalıklara karşı özel tedavi uygulanıyor.
Özellikle Amerika’da yoğun ilgi gören ‘anti-aging’ tedavi, yaşlanmayı önlemek, geciktirmek ve yaşlanma sürecini tersine çevirip, gençleşme ve yenilenmeyi de sağlamak olarak tanımlanıyor.
Uzmanlar, hayatın hangi döneminde olursa olsun, yaşlanmayı yavaşlatmak için genetik yapının bilinmesi gerektiğini ve gerektiği durumlarda hayat tarzı değişikliklerinin yapılmasından kaçınılmamasını tavsiye ediyor
Anti-aging tedavi için, geç kalınmışlığın söz konusu olmadığını vurgulayan Dr. Klentze şu bilgileri veriyor:
“Bütün dünyada yaşlıların sayısı dramatik bir şekilde artıyor. İnsanlar daha uzun yaşıyor. Şu anda Almanya’da, 80 yaşın üzerinde yaşayan 3.1 milyon insan var. 2030 yılında, 80 yaşın üzerindeki insan sayısı 9.3 milyon olacak. Anti-aging tedavide amaç; yaşa bağlı hastalıkların önlenmesi, geciktirilmesidir.
Öncelikle, kanser, kalp hastalıkları, parkinson gibi hastalıklar için çalışılıyor. Bu yüzden sadece birkaç estetik müdahaleden ibaretmiş gibi görünen anti-aging, gerçekte kalıcı bir koruyucu hekimlik dalı.” Kardiyovasküler hastalıklarla başlayan yaşa bağlı hastalıkların önlenmesi çalışmalarının, şimdi kanser için, arkasından alzheimer için söz konusu olacağı belirtiliyor.
Genetik hastalıklar için de çok önemli bir tedavi yaklaşımı olduğu ileri sürülüyor. Hastalıklara olan genetik yatkınlığın ortaya çıkarılmasının çok önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Michael Klentze, “Genetik yapısı ortaya konan kişi için Özel tedavi imkânı doğuyor. Öncelikle, birtakım fonksiyonel testler, genetik testleri, üç boyutlu röntgen, tomografi, MR, gibi teşhis yöntemleri kullanılarak kişinin özellikleri ve riskler ortaya çıkarılıyor. İkinci aşama; terapötik müdahale dediğimiz; hayat tarzı, beslenme, egzersiz programlarını veriyor ve düzenliyoruz. Bu süreçte, hormon tedavisi, vitaminler, antioksidanlar, kök hücre tedavisi ve genetik tedavi de devreye giriyor” diyor.
Sadece deriyi yenilemek değil! Anti-aging kliniklerinin yaptığı tedavilerde; önce o kişiye ait doğru sağlık verilerinin mutlakla en doğru şekilde elde edilmesi gerektiğini hatırlatan Dr. Klentze, şunları ekliyor:
“Gerek fiziksel görünüş, gerekse iç organların yani sistemik organların iyileştirilmesine yönelik çeşitli tıbbi yaklaşımlarda bulunuyoruz. Burada geçici olarak deriyi yenilemek değil amaç sadece. Tedavinin dört önemli aşaması var.
– Birincisi olan estetik cerrahiyle, yaşlanmanın deri ve deri altı yağ dokusundaki olumsuz etkileri düzeltiliyor.
– İkincisi, eksik hormon seviyelerini düzeltmeyi amaçlayan endokrinoloji yani hormon bilimi.
– Üçüncü öğe uygun beslenme yani diyet programı.
– Dördüncü öğe ise kondisyon arttırmaya yardımcı olan fiziki egzersiz programları.
Bu dört öğe dışında jinekoloji, üroloji, kardiyoloji, nöroloji ve değişik laboratuarlar da, kendi dallan ile ilgili problemlerin çözümünde, tedavi programını destekliyor.
Elde edilen laboratuar test sonuçlarına göre değerlendiriliyor ve uygun tedavi şekli belirleniyor.” Genetik özellikleri klinik tedavilere sokan öncü isim Dr. Klentze, yaşlanmanın da genetik bir süreç olduğunu, bunun doğru algılanması gerektiğini ki; önlemlerin de ona göre çok rahat alınabileceğini kaydediyor.
Kalp hastalıkları, alzheimer, kanser gibi çağın hastalıkları için önleyici tedaviler yapılabileceğini anlatan Dr. Klentze, “Enflamasyon olduktan sonra bunu önlemek çok geç. Örneğin; iyi kolesterolden sorumlu bir genimiz var. Eğer bir genetik farklılık olursa ki bazı insanların o gende değişkeni oluyor, o insanların Omega-3 alması tavsiye ediliyor. O değişkenler yoksa Omega-3′ü azaltması lazım. Şimdi herkese balık yağı tüketmesi önerilemez. Her insanda aynı tedavinin söz konusu olmadığını anlatmaya çalışıyorum” diyor.
Çocukluk yaşlarından itibaren önlem alınmalı!
Koruyucu önlemlerin ne kadar erken yaşta alınırsa o kadar sağlıklı ve uzun yaşamın mümkün olduğunu belirtiyor Dr. Klentze ve şimdiki çocukların karbonhidrat tüketimi yüzünden obez olduğunu ve çok daha erken yaşlarda çok fazla diyabet görüldüğünü belirtiyor. Anne babaların çocuklarından daha sağlıklı bir hayat tarzı sürdürdüğünü de ekleyen Klentze, “Hayatınızın hangi döneminde olursa olsun, yaşlanma sürecini yavaşlatabilirsiniz” diyor.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.